30 Nisan 2013 Salı

Kategorizeci Tipler

   Beni tanıyanlar bilirler, kadın olduğumu unutmayarak, (keşke onu da unuta bilsem, bu ülkede imkansız bu, yaşlanınca kurtulucam sanmıştım, öyle değilmiş anladım artık) hızlı ilişki kurarım. İsim hafızam vardır acık, bu da işi kolaylaştırır. Çok severim yeni insan tanımayı, yeni film, yeni kitap gibidirler benim için.

   Sonra bakarım kafaya uygun mu diye, uygun olan kopmaz zaten, sen aramasan da, o seni arar sorar, sızar yaşadığın anlara usulca. Uygun olmayan bencilleri, kara ruhluları, ölüm ve ölü severleri, iflah olmaz olumsuz düşünce üretenleri, ya sessizce olmadı yüksek sesle "yürü git hayatımdan" derim. Çok kez Şerif şaşar hala bana, onun tarzı değildir tüm bunlar.

   Spor salonunda da  sürdü bu normal olarak. Aldım bazılarını çay içmek için balıkçı barınağına gittik . Daha giderken demiş "ay ben hiç bilmiyorum buraları sosyete mekanlara takıldığımdan" lan iyi ki ben yoktum dediğin de,  yoksa son yıllarımın, en azılı oymasını yapmıştım .

  Az sona bi muhabbet anlattı, direk ispiyon karalama kışkırtma var olay da, donduk kaldık. Bastım fırçayı "bu nasıl bir dünya görüşüdür yav "diye, ama umurun da değil. Üçüncü bombasını patlattı "sen de balıkçılarla falan samimi olmuşsun buraya sık geliyorsun heralde " dedi. 
   Laynnn iki balıkçıya selam verdim, servis eden arkadaşla da şakalaştık, hepsi bu,  sanki masa masa gezip konsomasyona çıktım haaaa. "He sık gelirim mekan benden sorulur" dedim.   

   Direk mendil salladım o arkadaşa hayatımdan, gittiği yerde mutlu olsun, ben den uzak olsun.

   Başka biri de, varoş yaşayanı cahil, kaba, sorunlu aileler, sorunlu çocuklar, diye bahsetti yaşamın da zorunlu bulunanlardan. Düşündüm, ben de öyle bir ortam da büyüdüm, kaba değildi yalnız kimse bizim mahalle de. Şehrin ortasın da, yer evlerinin olduğu bir sokakta büyüdüm ben. Herkes aynı şeye sahipti, aramız da büyük uçurumlar yoktu . Üniversite mezunu bi kişi vardı, Hatçablanın kardeşi Hasan abi bi o. Sona okudu gençler hep. Bizi de öyle algılayanlar olmuşmuydu ki, hiç hissetmedim ömrümce . 

   Onları kategorize etmemelisin, yaşamlarında bir farkındalık oluşturabilecek gücün varsa, onu kullanmalısın. Öğretmenler, en çok onlar bir çocuğun hayatını değiştirir. Ben bu gün olduğum akla onların önderliğin de geldim, hepsine yaşadığım sürece minnettar olacağım.

   Bisikletin en güzel yanı budur, aylarca bi dünya etkinlikte birlikte olduğumuz arkadaşlarımızın, kariyerlerini, mesleklerini, maddi durumlarını, dinini, bilmeyiz sormayız da . Zengin olan da ucubik paralar ödediği bisikleri gözümüze sokmaz, almaz bile, (var mı lan aranız da, benim bisiklet şu kadar diyen? Duyarsam şerrimden korkun :) )

   Ben zaten oldum olası soru sorarak beni tanımaya çalışana gıcık olmuşumdur, ev teyzeleri yapar bunu en çok. Tanışırsın ilk sorusu çalışıyon mu? Nerede? Evin var mı? Emeklimisin? Maaş ne kadar alıyon?  Üç soru sona deliriyom, kibarca ama bok gibi bi sesle " ne çok soru sordun yahu sen, koca bulcaksan evliyim ben" diyip kadını şoka sokuyom bi daha sormuyo artık bişi :))

   Benim kuşağıma işaret parmağımı sallıyarak söylüyorum. Hayatın hırpaladığı, sistemin her gün düzdüğü gençlere çok soru sormayın. Bizim zamanımız da diye başlayan cümleler kuran insanları ben sevmiyorum düşün, onlar nefret ederler.Malınızı, bileziklerinizi şıngırdatarak anlatmayın, evde bi boka yaramayan kocanızı, matah birimiş gibi bize övmeyin. Sizin gelin, sizin damat bizi ilgilendirmiyor. Bitirilen okullarla adam olunmuyor. Siz bunları yaptıkça, ben de size laf kakalama doktoraları yapmaya devam edicem.

   Benim veletlerime söylüyorum 
 bunları yapan insanlara, ben dahil (yaparsam yani) çemkirin, "orada durrr" deyin, size öğüt verene "ben de öğüt çok, du bak bi tane size de verem" deyin. Olmadı "bizim bi Semra Abla var" deyin benim ağzımdan repliklerle, sıçın sıvayın :)))

  Hepinize birden söylüyorum, insanları kategorize etmeyin, sevdiklerinizi yanınıza alın, sevmediklerinizi hayatınızdan uzağa atın, ama YARGILAMAYIN ...

   

26 Nisan 2013 Cuma

Ömrümüze Şahit Olanlar

   "Aldığım yolun uzunca bir bölümünü bilen, gören kimse kalmadı yaşayan. Kendime şahit bir kendim kaldım." Nermin Bezmen'in "Sır" romanından alıntıdır bu sözcük. Deldi geçti ruhumu. 

   Akşam karamsar bir arkadaşla konuşurken sordum "Ana, baba, kardeş yakın dost kaybı yaşadın mı?" diye. İnsanın yaşamını derinleştiriyor kayıplar. O da "kendimin ölebileceğini yaşadım sert bir hastalıkla" dedi. İkisi aynı şey mi çok anlayamadım ama, sevdiklerin birer birer giderken yanlızlaşıyorsun, aldığın yolun şahidi kalmıyor . Yaşlılık böyle bir şey sanırım, kendinden başka şahit kalmaması.

   Ağbimle ne zaman beraber yemek yiyip,  rakılansak, tüm eski anılarımızı bir bir temize çekeriz, tüm sevdiklerimizi tek tek anarız. Kah ağlar, kah kahkahalarla güleriz. İkimizden başka kimse kalmadı, ömrümüze uzun yıllardır şahit olan.

   Yeşim Beckman'ım çok sever eskileri konuşmayı. Uzun uzun anarız. Gözlerimi doldurdu geçen de "sen benim en eski anılarıma sahip tek kişisin, anlamın büyük" dedi. Onun da anne baba gitti. Kardeşle çok uzak düştüler. Bu yüzden anı taşıyanlar, ömrümüz de çok değerliler ve azlar.

   Sizi çocukluğunuzdan bu yana tanıyan, muhabbeti güzel insanlara özel vakit ayırın, gidin onlarla laflayın, eskileri anın. Ama ruhu neşeli olanlarına heee, bir de mezarlık bekçileri vardır, sakın sokulmayın onlara. Onların alınlarında koca ışıklı bir tabela, yanar söner hep "kıçınıza pamuğu tıkayacaklarrr" yazar.
Lan sanki ben kazık çakacam diyorum da, sen ne halt etmeye durmadan sölüyosun ki bunu. Neşeli muhabbeti yoktur, hep ölmüşleri anar da, o ölmüşün bir tane kahkaha dolu anısını taşımaz sana. Ölü ve ölüm seviciler derim onlara, kaçın onlardan, hemmen  :)

   Antik Kentler Turunun 2cisini yaptı Olcay'ım, İzmir'in gururu oldu. Katılamıyoruz kızımızın sınav durumundan dolayı. Birinci gün korsan takıldık peşlerine azcık. Pırıl pırıl gençler gelmiş ülkemin dört bir yanından, tanışma fırsatım oldu çoğuyla.
  İçlerinden bir kaçı tam velet, anında sokuldular, bizim makara ve keyif yanımızın kokusunu alıp, dibimiz de bittiler. Karışıp gittiler içimize, sanki yıllardır tanışıyomuşuz gibi. Kısacık eşlik ettim, ayrılırken bisikletimi kenara çektim, yüzlercesi akıyor, ben "iyi turlarrr" diye bağırıyorum.  Ömer'de bana bağırıyor "Sultanımmmm" diye. Baktım hayat sever Secom'la kanka olmuşlar bile. 

   Bu anlattığım gençler HAYAT tutkunu, anında iletişim kuran, muhabbete katılan, kahkahalı ruhlar. İzmir'de bir sürü iz bıraktılar. Aynı turda olup, sessizce bisikletine binip geri dönenler ise, ne kadar iz bıraktı bilemem, ama çok olmadığına eminim. Her yerde size gülümseyen insanlarla ilişki kurun, sohbet edin, iz bırakın, iz bırakmalarına izin verin.

   Bir kaç bayan arkadaşım da, bir kaç kişiye böyle yapıp olumsuz tepki aldıklarını söylediler ve şimdi kimseye sokulmuyoruz, içimize kapandık, dediler. Lan arkadaş, iki kişi için 98 kişiyi de yakıyosunuz, nasıl bir bakış açısıdır bu  demiştim. 
  Yüz kişiyle böyle konuşsan, en az ennn azz yirmisi hayatınıza neşe saçarrr. Laynnn vaz geçmeyin ilişki kurmaktan, sevişmiceksiniz alt tarafı sadece konuşacaksınız, (he sevişecekseniz de, o sizi bağlar ben karışmam)  dünya güzel insan kaynıyor onlar da bizi arıyorlar.

   Annemin lafıyla bitirelim "HAYATA DÖN YÜZÜNÜ, PAYINA DÜŞENİ ADAM GİBİ YAŞA" dedi bana, ben uğraşıyom hala, çok faydasını gördüm, siz de uğraşın buna değeceğini göreceksiniz :))

   

19 Nisan 2013 Cuma

Bir Daha Gidemeyeceğim Yerler

   41 yaşımda on sekiz ay dolu dolu dağlarda gezdik. Dört mevsim her pazar sabahın köründe gidip akşamın karanlığında döndük. İnanılmaz anlar yaşadık, her hafta  başka tarafından tırmanılan Spil, Yunt, Yamanlar dağlarının manzaralarında mest olduk. Bir kez de  Murat dağına konaklamalı gittik. 
   O manzaralarda transa geçerdik adeta, kendi gücünle güzele ulaşmanın derin hazzı da eklenince, başka türlü bir baş dönmesi yaşanıyor o anda. O zevkin miniciğini tattığımdan, dağcıları çok iyi anlarım, müthiş bir zevktir gücünle tırmanılan, zirvelerdeki doyumsuz manzaralar, tırmanıştaki yaşanılan unutulmaz anlar.

   Çok geç başlanıp, bedenen de çok güçlü olmayınca meşakatli olurdu benim için. Çok kez çantamı taşırlar, beni sopasının ucuna takıp çeke çeke götürürdü sorumlumuz Nurullah Candan . Ayak bileğin de ciddi bir sorunu vardı onun da, sonra yavaş yavaş gelememeye başladı, ameliyat olup dağlara veda etmişti. Onunla aynı derin hüznü de yaşardık, bir tür dağları vedayla gezdik o sene .

   Zorla çıktığım tepelerde, bir kayaya oturur, manzarayı derin bir hüzünle seyrederdim. Oraya ilk ve son gelişim olduğunu bilirdim. Oturduğum yerdeki kayaları, ağaçları sever vedalaşırdım. Bir daha göremiyeceğim manzaraları zihnime nakşederdim. 

   Yaşlandığımı ilk o zaman duyumsadım, ömrümün 4o yılı geride kalmış, yapacağın şeyler kısıtlanıyor, hem bedenden hem zamandan dolayı. Hiç yaşamamış olmaktansa, tatmış olmaktan tabiiki çok mutlu olsam da, hüzünde o mutluluğun kıyısında hep vardı.

   Sonra tam yaşlandım lan artık, yürüyüş, aerobik, step bunlar yeter bana derkennn, gümbür gümbür bisiklet girdi hayatıma. Haydaaa yine aynı duygu da peşimde, kulağıma fısıldayıp duruyor "sen bu rampaları çıkamazsın, hehehe bu katıldığın büyük tur son" diyor hiç susmadan piç kurusu. 

   Haklı olduğu çok şey de var yani o piç kurusunun. Katıldığım uzun kamplı turlardan deli zevk alsam da, çok zaman dolmuş muavini olup, şöförlerin "bizim dolmuşa bin abla" dediği neşeli insandan öteye geçemedim. Kendimle dalga geçen biri olduğumdan hüzüne tekme atıp acaip eğlendim de. Ama orada o yolları babalar gibi  geçecek birinin hakkını yedim duygusu bir daha katılmama sebeptir.

  Yine aynı hüzünle vedalaştım en büyük hüznü de kapadokya da yaşadım. Kapadokya gibi bir cennette bisikletimle var olup dolmuşun has yolcusu olarak tamamladığım tur sonucunda bu duygularımı tur organizasyonundan Gürol Caydaş'a anlatmıştım o da "niyet önemli, sen gel, biz seni teknik ekibin motor arkasına koyarız" diye moral vermişti.

   Bisikletin en güzel yanı da bu, hep kendi beden gücüne  göre rota koyup orada gidip gelebiliyorsun. Tanıştığım beni Kraliçem, Sultanım diye seven şahane yürekli gençlerim, o rampalarda, hemen gelip sırtımdan itip yardımcı oldular her zaman. Bisikletten sağlam düşüp de, korkudan  bıraktığım da, telefonlarla mesajlarla "biz de düşüyoruz geri dön" deyip ikna ettiler, koruyup kolluyorlar hala.  

  Evet bir daha gidemiyeceğim turlar, çıkamıyacağım dağlar olsa da, hala yürüyebileceğim yollar, gideceğim yeni yerler var. En heyecan verici yanı da, tanışacağım cepleri hikaye dolu YENİ İNSANLARın beni bekliyor olması. Hayatının  boş tarafına ağıt yakan, sirke ruhlu çekilmez insanlardan olmayın. Yaşamınızın dolu yanına şaraplaşan ruhunuzla, övgüler sloganlar yaratın.Unutmayın, yaptığınız en küçük spor, sizi sağlıkla uzun yıllar bir yerlere taşıyacaktır.

   Bir daha gidemeyeceğim yerlere hüzünle selam verip, bekleyen yerlere de bekleyin uleynnn GELİYORUM dedim bile :)) 

  

15 Nisan 2013 Pazartesi

28 Yıldır Evli Olmak

   28 yıl önce bu gün evlendik Şerif'le, tanışma nişanlılık da bir yıl 29 yıldır kıç kıça ömür geçirdik. Birbirimiz de bulduğumuz ana karakterlerin aynen yerin de duruyor olması (yav benim yazım bu biz biz demicem valla, germe beni Şerif) derin pişmanlıklara sürüklemedi bunca yıl.

   Anne evinden (baba evim değildi, anne evimdi) 24 yaşımda çıktım, en uzun süre beraber yaşadığım insan ünvanını aldı ömrümden. Hiç anlamadan geçti bunca yıl şu anda düşündüm de vayyyy lannn ne sıkıcı demi ? Yav sıkılacak zaman da kalmadı. Aynı iş yerin de tanıştık, evlendik, şakkadak çocuk sahibi olduk.

    Evliliğin 3 yılı çocuk yapılmamalı bence, iki kişi birbirlerini yaşamalılar sevgili olmalılar. Biz çocuk büyütürken birbirimizi kaybettik, uzun yıllarca hep ana baba olduk. Ben buna çok zaman isyan etmiş, arızalar çıkarmışımdır. Çocuklarımızı ikimizin de çok sevmesi, onların büyümelerini beraber izlemek isteğimizin gücü, evliliğimiz de çıkan sorunları hep yendirmiştir.

   İzmir ve Bisiklet başka bir sayfa açtırdı bize, hem beraber hem ayrı ayrı olabiliyoruz bisikletle çıktığımız yolda. Yeni dostlar doluştu hayatımıza, neredeyse tamamı siz birlikte çok güzelsiniz. Sakın ayrılmayın diye, şakasına bile izin vermez oldular. Murat "bak gözlerim doluyor söleme öle şeyler" dedi bi gün. Pınar sarıldığın da kulağıma fısılda dı "beraber çok güzelsiniz sizi birbirinizsiz düşünemem" dedi. Şaşırttılar beni sanırım nedeni şu olabilir. Hızla tüketiliyor her şey, evlenmekte boşanmakta, sevgili değiştirmekte, çok hızlı yaşanıyor. Uzun yıllar tanık olacağımız şeyler bize güven ve sıcaklık veriyor. Anıt muamelesi mi yapıyor lan bunlar bize yoksa ? :)

   Yabancılaşmanın hız arttırdığı dünya da, uzun evlilikler de beklentilerin karşılanmamasından doğan kırgınlıkla, birbirlerine küs gibi, ayrı dünyalar da yaşamaları, bizim gençlerimizi gelecek adına üzüyor ve inanacakları sahici birilerini görmek istiyorlar. 

   Biz de zamanla bir birimize saygı sınırında, laf geçirme ustası olduk. Turlarda bildiğin dalaşıyoruz offf laflar hava da uçuşuyo, "valla boşanalım" diye ben avaz avaz bağırıyom, hepsi gülüyorlar. Bir tek Burçak sordu bir gün özel olarak "siz gerçekten mi kavga ediyorsunuz, şaka mı yapıyorsunuz ?" diye. Gerçek olduğunu söylemiştik, saygı çerçevesin de olunca, herkese şaka gibi geliyor. Uzun evlilikler de sık raslanmayan durumdur sanırım bu. Benim annem babam da becerememişler di o saygıyı, 50- 51 yaşların da 33 yıllık evlilikten sonra boşanmışlardı, bir birlerine düşman olarak hem de.

   Diyeceksiniz ki evlilik güzel mi ? Biz başka türlüsünü yaşamadık ki, ben 24 Şerif 27 yaşındaydı evlendik, hangisi daha iyi bilemeyiz. Çok zorlayıcı zamanlar da yaşadık, birbirimizi yorup çok yıprattık. Hiç çocuklarımıza yansıtmadan iki kişilik derin mutsuzluklar yaşadık. Hep öyle güllük gülistanlık değil evlilik zor kurum. Bireyselliğinizi yok ediyor, sizi kurumsal kurallarla boğuyor yok ediyor, kendini korumaya alamazsan kişiliksizleştiriyor. Bunların hepsi evliliğe dahil. 

   Şimdi 28 yıl sonra küçük kızımızı 5-6 ay sonra kendi hayatına göndereceğiz, ilk kez yalnız kalacağız, ikimiz de korkuyoruz aslın da. Ama en sağlam oyuncaklarımız bizi yatıştırır "bisikletlerimiz" ve iki tekerli dostlarımız.

   Şerif'in sülalesin de boşanan bi tek dayısı var onu saymıyorlar zaten. Biz de boşanma yok dedi mi ben delirirdim. Layn aşiret evliğimi bu sen de ilk olursun sülalene derdim. Benimkiler boşandı çok da iyi oldu, gitmiyorsa bir tane hayatımız var, zorlamanın manası yok diye çemkirirdim.
   
   Neyse zamanla o kadar çok arkadaşımız boşandı ki, adama da normal gelmeye başladı. Bunları normalleştirene kadar 28 yıl geçti, bir 28 de dünyanın sonu değil yav , hayat bu her şey olabilir deriz. Oturduğumuz yerden dünya turuna çıkmak gibi bişi bu  :) 

   Sana kazık atmayacak, sadece sana değil, tüm canlılara saygılı, dünyanın gidişatına seninle aynı tepkileri veren, dürüst, merhametli  bir insanla, yaşanan onca yıl büyük konfor ve şanstır. Şerif seninle evlenirken SAYGI VE HUZUR istemiştim, sen SEVGİyle verdin bunca yıldır, tşkler birlikte yürüdüğümüz 28 yıl için ...   

      

13 Nisan 2013 Cumartesi

Ruhumuzdaki Derin Hüzünle Çarpışma

   Epeydir sesim soluğum çıkmıyor demi ? Derin bir hüzünle dağlanıyoruz şu sıralar. Uzun yıllardır iş arkadaşımız Haso, bir güzel insan, sağlam sağlık sorunları yaşıyor. Dellenmiş haldeyiz bir avuç insan, ne yapacağımızı da bilemiyoruz. 
  
   Biz 80 öncesi insanı, 80 sonasının yangınların da girdiğimiz iş yerimiz de, kendimizce iş komünü oluşturmuştuk. Ne mevki, ne mezun olduğun okul, ne aldığın maaş asla konuşulmadı. Lise mezunu ile Odtü mezunu zaman zaman aynı işi bile yaptı. Hiç yadırgamadan sorgulamadan hem de,  bu bir avuç insan, şu anda dört bir yana dağılmış olsak da, düğün ve cenaze alayı gibi olsak da ( son yıllar da ), hep dün ayrılmış gibi, bir araya hep  aynı sıcaklıkla gelebiliyoruz.

   Sadece Şerif ve Hasan kaldı aynı iş yerin de, onlar bizim son temsilcilerimiz olarak. Çok yalnız  olsalar da orada, dürüst duruşlarıyla hepimize iyi geliyorlar, arkamız da hiç olmazsa, zalimin zulmüne kale olacak ikisi (bir de yenilerden  Cüneyt katıldı onlara) diye .

   Şu anda herkes alarm halin de, ne yapabiliriz, nasıl yardım ederiz diye irtibattayız. Bu bile hepimizi ağlatıyor çok zaman. Yabancılaşmanın manyaklaştığı yıllar yaşıyoruz, o yüzden çok ama çok kıymetli bu duruş .

   Bu gün Şerif sabah dişçi de sağlam ellense de, attık kendimizi kocaman hüzünümüzle bisikletimizle yollara ( evveeettt yine Kaklıç yolları, layn dalga geçme, ben den başka yol çıkmaz, araba yok o yolda bi kerem ). Arca yetişip  katıldı,  sessizce aramıza .

   Yapımına tüm yaz şahit olduğumuz denize sıfır villanın sahipleriymiş yolda selamlaştık. Kaklıç'ı bilmiyorlarmış, geldiler bizimle. Kahve de sohbet ederken öğrendim o evin sahibi olduklarını, kocaman bir kahkaha attım " ayol daha dün bu evde insan yaşıyor mu? Bisikletleri bile yok? Napiiim böle evi lennn bi mangalı yanmıyo" dedim diye anlattım. Keşke başka bişi dileseymişim anam, ertesi gün karşıma oturdular. İkisi de Avukatmış, mütevazi esprili şaka kaldıran güzel insanlar. Çocuklarımız aynı liseden mezunlarmış. Epey lafladık, onlar geriye döndüler. Biz Arca ile Tuzçulu, Süzbeyli, Kuş cenneti yaptık. 

   Aldık balığımızı, balık satış sorumlusu, yandaki Yalın balık restoranının sahibi ile, balıkların temizlenmesini beklerken, şahane bir muhabbet yaptık. Yalın balık sahibi Yalın bey, yeni baba olmuş, hemen bize köpeoğlu mancası mezesi paket ettirdi ( beleş olm konsomasyonumuza saydı vallah ). Balıkçı da da "anaaa bitti mi Barbunlar tühh be" demiştim,  iri Barbunları saklamışlar  özel müşterilere, tabe ben emekçilerle kontak kurarım her zaman ondandır, satışçı abi içerden getirdi, seçti temizlemeye vermişti çoktan. Sorumlu da bize verildiğini görünce, pek bi memnun olduğunu belirtti, müdür ne de olsa  :) 

   Bisiklet kıyafetimle (geç oluyor zaman diye) hızla kızarttım balıkları yaptım, salatayı. Şerif de hızla kurdu sofrayı, kızımızla bi sürü şey konuşup, yedik içtik afiyetle. Kızımız odasına çekilince, Hasan odaklı içtik, lafladık, hüzünlendik, doldu gözlerimiz, içimiz de umutla ona şifalar diledik .

   Tüm bunları bir gün için de yaşadık ve bir kez daha anladık ki Dişçilerimiz de aynı şeyi söylemişler bu gün, bizim hayatımızı BİSİKLET  kurtarıyor. Üzerine binip pedala basınca, hayata HASSİKTİR LANNN diye biliyoruz. Hayat bize çok zaman  sağlam koysa da, yine bisikletin üzerine çıkıp ACIMA DI Kİ ACIMA DI Kİ  diyebiliyoruz. Hem de sizin kıçınızla güldüğünüz, Kaklıç kadarcık yerle (33 km len işte) yapıyoruz bunu . Valla bu gün hüzünle, 55 km bindik, kah güldük, kah hüzünden içimiz sızladı durdu . Hayat tam da böyle bir şey işte çok zaman. Hem gidiyosun, hem acıyo, gülüyo, ağlıyo, hepsi işte .

   Adam gibi sevin ömrünüz de bir kaç kişiyi, sağlam sevin,  beklentisizce, sırf o insanın güzel insan oluşundan dolayı sevin. Ve onlara bir şey olduğun da da avazınız çıktığı kadar ağlayın, onlara bir şey olmasın diye, inandığınız her şeyi yardıma çağırarak hem de...

   Nedense ben de şu anda fonda, alakasız da olsa. Yeni Türkü'den DESTİNA çalıyor. Size de fon olur belki ...

6 Nisan 2013 Cumartesi

Bisikletle Sıradan bir Cumartesi Günü

   Biliyosunuz (takip edenler) küçük kızımızın Öss (bizim için adı hala bu, eski nesil) si için, bir tür koçu gibiyim, evden o dersane de iken, nadiren çıkıyorum. Geçen de bir dostuma dedim, gün için de üç saat boş vaktim oluyor, bakıyorum tüm sevdiklerim karşıda,üç saatte gidip gelemem, burada olanlar çalışıyor, bir yere gidemiyorum bu yüzden. Şikayetçi değilim halimden.

   Hafta sonu hep beraber kahvaltı etmeye özen gösteririz daima. Cumartesi Şerif uzun tura çıkmıyo (pazar gidiyolar Rami ile) ama kaşındı, Kaklıç yapalım diye ki, ona yetmez o kilometre. Yazamadık bile Facee direk çıktık. Soner'i aradık o geliom dedi. Yolda bir bayan arabası ile beni durdurdu,(Şerif uzak ta duruyo) net bir şekilde sorular sordu, siz bana uygunsunuz dedi (hafta sonu öğleden sonraları tur istiyomuş) direk tlfonumu aldı. İşte budur arkadaş, hayran oldum Berrak'mış adı ne özgüven helal olsun.Bisiklet sizi grünür kılar, insanları size çeker örnek:1   

   Ben Soner'in yanına sürdüm Yasemin'in cafenin oraya. Şerif fotoğrafçı Coşkun'a hadi demeye gitti. Bi baktım yanında yol bisikletli genç bir arkadaşı alıp gelmiş Ali Haydar (örnek2) komiği de tanıyo sanıp bisikletini mi değiştirdin ? Diye soruyo, yanıt bomba "abi hayatımda aldığım ilk bisikletim bu ve biz tanışmıyoruz" :)) 

   Bizim  yaşlanmamız bile aynı laaan, ben de spor salonun da bir kadına "naber, geçen hafta yoktunuz " dedim. "Eşinize sordum kızınız gelmiş" dedim . "Kadın karıştırdınız sanırım" dedi. "Yok ya tanıyom ben sizi, karıştırmam" dedim . Böyle de bir özgüven heee bendeki de. Plates sonun da bi baktım sandığım kadın eşiyle,  "anaaa" deyip bir kahkaha attım, ve açıkladım, diğer benzettiğim  kadında, hep beraber güldük.Yaşlanmak ve bunamak böyle bişi işte, ömrümün sonuna kadar güleceğim, eksilen gençliğime, kendimle dalga geçerek . 

   Emre'mizin arkadaşımız bastık bağrımıza derhal, yola çıktık  ama  Şerif'le ikisi bizim tempomuzdan sıkıldılar, uzun zamandır bisiklet binmeyen Soner'le ben, huzur evi modundayız, darlandılar. "Siz gidin Kuşcenneti yapın (20 km fazladan bir yer orası, bilmeyenlere not) dönün Kaklıç'a gelin" dedim anında toz oldular.

   Yolda Süha'yı gördüm, bi öğrencisi ile (hehe kahveden sölediler valla klarnetçimiş öğrencisi) mis gibi bisiklet tepesindeydi, çok sevindim, uzun aradır binmiyo o da. Hızla geçtik selamlaşa bildik ancak.

   Sabah kalkışımdan beridir bir kafayı bulmuş hal var üzerimde, sanırım aldığım antihistaminik ile (kaşınma hapı)  alakalı, kahvede Kemal babam dedi "yarım iç kızım hapını" diye. Ne varsa tecrübede var yarım içicim bu gece. 

   Ali Haydar şahane bir genç adam,akıllı ne istediğini bilen, dayatmalara yeter uleyn diyo kendince, BİR BİSİKLET ALIP, SOKAĞA ÇIKMIŞ, İNSANLARLA İLİŞKİ KURUP, KONUŞUYO (benim sloganım bu ya, ondan büyük harf yazdım, hani okuyan biri de yapsın diye) açtığı kapısından bisikletle insanlar doluşuyo hayatına, eminimki aşk bile gelecek,   bıcı bıcı anlatoyooo ve bekarr, heyyooo ben bunu da evlendirmeye uğraşırım :)) 

   Zorrrla döndüm, neşem kıttı, halsizlik diz boyu, Bostanlı'da dağıldık, balığımızı, roka, marulumuzu alıp eve geldik (rakı evde vardı) kızımızı dersten çektik soframıza, her şeye ŞÜKÜR ETTİM taaa derinden ve yürekten. Hala duş alacak gücü bulamasam da, bisiklet kıyafetiyle size bunları yazıyo olsam da. Tşkler hayat, teşkler bedenim, tşkler bisikletim, bana verdiğiniz  güzelim cumartesi için ... 

3 Nisan 2013 Çarşamba

Kaşınıyorum

  Heee başlığı okur okumaz kaşıyalım mı dediniz, kolum uzun her yere yetişiyom elleşmeyin, kendim kaşıyom. On gündür küçük kızım ve ben kaşınıyoz. İstanbul'dan gelen büyüğü de zımbaladılar, o evine  gitti de kurtuldu. 
Bisikletçi doktorumuz dermotoloğumuz Yeşim baktı böcek ısırığı bu dedi, verdi ilaçları, önce antihistaminiği bile almadık," geçer lan ısırıkmış" deyip pomadları sürdük. Uyuz bit her bi boku geberten losyona bulandık, oniki saat öle kaldık, anlıyacağınız bir yığın kimyasala boğulduk. Geçmeyince Antihistaminik alınmaya başlandı. 

   Baktık kaşınmaya devam ediyoz evi ilaçladık, olmadı, iki kez profesyonellere ilaçlattık. Büyük kızım kafayı bozmuş doğal denge ile haşaratlara bile üzüldü "ne hale geldim ben, valla ağlıyacağım şu anda onlara" bile dedi. 
 Kedi manyaklığı vahim derece de artmış zaten, habire mıncıkladığı sokak kedileri tarafından ısırılıyo, yeni ısırılmış yine aşılanıyo şu anda. Beş kere olursa kuduz iğnesi, iki yıl korunacakmış "oh hepsini daha rahat mıncıklar severim" diyor, o da ayrı bir düşündürücü vaka, gidişatı iyi değil bu kızımın . 

   Bu arada mikroskop vardı çıkardık, elimizde fenerler, ne bulsak mikroskop altına koyuyoz. Henüz hareket eden ya da ölü bir vakaya raslamadık . Evimizi kutladım, kalorifer böceği bile çıkmadı. Gözle görülmeyenlere karşı ilaçlandı zaten .

   Isırıkların eski yerleri bile tam iyileşene kadar sürekli kaşınıyor. Neyse yatışmıştık . Geçti, yırttık dedik. Ben spor salonunda jakuzi, sauna, buhar yaptırıp bünyeyi iyice temizliyeyim kimyasallardan dedim.  Beni klor bile bozuyor o yüzden , hepsini hızlıca yaptım çıktım. Arkadaş beni o gece sabaha kadar delirtti bedenim, alerji gibi kırmızı kırmızı kaşındım durdum, sabah oldu ben oldum. 

   Sabah attım kendimi Yeşim'e "tam emin olalım, kan idrar hepsine baktıralım, tiroidlerine de bakılsın" dedi. Ben şaşırdım "sen benim tiroidim olduğunu nerden biliyosun" dedim. Yeşim hasta bakarken havada uçuyo gibi transa geçiyo, ağır ve sakin bir sesle "dana kadar yazdın ya bloğuna " dedi. Bastırılmış bir kahkaha attım odası inledi, bastırmasaydım kesin hastane inlerdi. Beraber de güldük, yazılır bu dedik. Hastası da, doktoru da, bisikletçi olunca güzel oluyo yahu.

     Kanlar alındı "fenalaşıyom ben bazen, az yatırın beni" dedim. O arada kafayı dağıtmak için diğer hemşire ile de geyik yapıyoz. Eli çok hafifmiş ustaca aldı kanımı, sakin çok tatlı hemşirem. Sona doktorun yazdığı iğneyi kaptım geldim, onu da yaptı. Tahlil sonuçlarını beklerken, o arada bisiklet demişim bi şekilde "derim her şekilde bisiklet muhabbeti açarım, ustayım o konu da ". "Benim babam da bisiklet biniyo adı Şemistan" dedi . "Aaa tanıyoz o da bizi tanır Şerif'i de tanır" dedim. Hadiii bi de onla geyik yaptık. 

    Tüm tahliller temiz çıktı, bi bok yok. İğneyi yedim zaten direk rakılı kafa yaptı, akşamı yaptım hastanede, tahlilleri bekledim uzunca. Doktoru iskeleye bıraktım, eve geldim bir de hapını salladım, ohhhh kafa misss, tak roman havasını oynarım o derece. Gece uyanmıyayım diye bir de yatarken içtim. Sabah meyhane de sabahlamışım gibi kalktım . "O son hapı içmicektim" bile dedim :)

   Sonuç mu? Yok bi sonuç, gözle göremediğimiz eski ısırık da beden de alerjik tepkiye sebep olurmuş ürtiker denirmiş bu olaya (bunu da öğrendim yav). Sauna patlattı belki de benim yatışmışları. 

   Şerefsiz haşarat kadın seviyo anam kızlarımla beni paraladılar, Şerif'i bir kez ısırdılar sadece. Ne olduğunu bilmediğimiz bişi yaşadık, bitti mi? Onu da bilmiyoz . Pencereler de tel de yok, dışarıdan mı geldi? Beş yıldır bu evdeyiz, yaşamadık böyle bişi  :(

   Bisikletçi olmak, gruplarla bisiklete binmek, herkese selam verip tanıyo olmak, aidiyet duygusu yaratıyor. Her meslekten insanla tanışmanı sağlıyor. Sağlıkçılar tarafından takdir ediliyosun. Rutin kontrolde kadın doğumcum "bisiklet binen kadın da kanser çok zor olur" bile dedi. 
 Tüm bunlar için yapacağınız şey basit, bir bisiklet alın, sokağa çıkın ve en önemlisi İNSANLARLA SOHBET EDİN ...