26 Mayıs 2013 Pazar

Bedenimizi Neden Korumalıyız?

   Geçen de sağlam bisiklet binen, tenis oynayan, dağlar da fink atan, bir velet ruhlumla uzunca sohbet ettik. Beni acaip sarstı kendisi hakkın da anlattıklarıyla. Hastalıklardan söz ediyorduk, "ben de şeker ve troid var, bi ara içiyodum ilaçları hepsini kestim, sporu da bıraktım işimin yoğunluğundan" dedi.
    Dört aydır görmemiştim kendisini, bedeni imdat frenini çekmiş halde gelmişti bana, nasıl söylesem kırmadan incitmeden diye düşünürken bu itirafıyla dağılmıştım, nasıl bir kendin den vaz geçmedir bu.

   Kalabalık da tacize uğrayan genç kız gibi allak bullak oldum. Nassı bi benzetme mi diyonuz? Öle valla öfke, kızgınlık, üzüntü, tepki, saldırma isteği, karşımdakini bi güzel dövme dürtüsünü kapsar bu duygu.

  Ürkütmemek için ses tonumu bile yükseltmeden inceden "ne yapmaya çalışıyorsun hemen başla tedavine" diyebildim sadece.

   O günden beri aklımdan çıkmıyor, bir şeyler yapmam lazım, sevdiğim bir insan diye düşünüyorum. İçinde bulunduğum daralmadan dolayı kendime faydam olmaz zamanlardayım.

  Buraya döküyorum içimi işte. Sağlıklı olayım aman da çok yaşıyayım, dünyaya kazık çakayım insanı değilim onları ayrıca sevmem de. Şeker, troid, tansiyon gibi hastalıklardan insan ölmez. Sadece o hastalıkları tanıyıp, yüzleşip, gereklerini yerine getireceksin, o kadar hepi topu.

   Diyet YAPACAKSIN hastalıkların olmasa da, yaşın 40'ı geçti mi, kendine frenler yapacaksın sık sık basmak için. Hastalık gelmişse kabullenip, kontrollerini yaptıracak, ilaçlarını alacaksın, kendin hem de başkasından beklemeden. Bir şekil de spor yapacaksın yürüyeceksin. Önüne konanın içeriğini düşünüp çöpe döker gibi yutmayacaksın, tabağın da kalsın bırak, ayıp olmaz ısrar edene "yemiyeceğim " de, daha da ısrar ederse  yağlı de tuzlu de red et.

   Tüm bunları kendin için değil sevdiklerin için yapmalısın. Yaşlılığın da kimseye muhtaç olmamak için, kendine saygın için, sevdiğin insanların sana bakmak zorunda kalmamaları için. 
   Hastaneler de gözlemledim, kendine bakan, üstü başı düzgün, iç huzurlu hastaları herkes seviyor, hizmetini severek yapıyor. Huysuz, hastalıklarını iplemeden yaşamış, bedenine hoyrat davranmışlara, saygı duyulmuyor. Ne hastaneler de ne kendi çevresin de . 

   Bir sanatçımızın ayağı kesilmiş şekerden üzücü bir şey, ama bir şeker hastası ayağı kesilene kadar, upuzun bir kendini harap etme süreci yaşıyor. Ve o süreç şimdi sevdiği insanlara yüke dönüşmüştür . 

   Sevdiğim bir akrabamı kaybettik genç sayılacak yaşın da. Ömrüne şahidim, nasıl bir saldırıp yok etti bedenini yukarıda saydığım nedenlerle hem de. Kızı devraldığı genetik mirası anlayıp, sağlığını eline aldı zımba gibi oldu bir yıl da. Son zamanlarda en mutlu olduğum "kendine öz saygı"dır.

   Kendimle bu kadarcık ilgilenme sebebim, ileri yaşlarım da, kimseye yük olmamaktır. Siz sevdiğim insanlar, kendinizi sevin, ruhunuzu besleyin, bedeninizi koruyun. Hastalıklarınızı ciddiye alın, bu gün tek hapla iyileşebilecek minik rahatsızlıklar, yarın sizi çok zor durumlara götürür.

  Sağlıkla, huzurla, sevgiyle yaşamak, önce kendi bedenimizden başlar. Siz onu severseniz, herkes de sizi seviyor, evren den yağıyor hepsi ... 

       

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Sanatçı Fabrikatörü

  İki bisikletli kırmızı ışıkta yayalarla bekliyoz, yandan yandan  da bir birimize bakıyoz, tanışıyoz mu diye. Asi saçları omuzlara dökülmüş orta yaş veletlerinden bir abi, saçı bozulmasın diye gidona asmış kaskını. Dayanamadım "o kaskın yeri bence kafanız olmalı" dedim. Koca mavi gözlerini,  araba farı gibi üzerime çevirdi "onun yeri orası" dedi. "Anaaaam lan benden manyak çıktı he bu" dedim içimden.

   Deli deliyi görünce sopasını saklarmış anında sustum. Sonra gülerek "sizi tanıyorum ben" dedi, arka arkaya dört adımı da sıraladı, kendini tanıttı. Ben de ismini duymuştum. Ortak sevdiğimiz bisikletçiler var. Böyle tanıştık biz Süha Yıldırım'la sokakta ve bisiklet sayesin de, kimse tanıştırmadı bizi, o yüzden özel bulurum tanışmamızı bile .

   Bisiklet tepesin de çok sıkıştırmışımdır "nolur bi kuple oku be Sühaaa" diye gözlerini koca koca açıp ters ters bakardı. O bakışından  öğrencilerinin tırstığına eminim. Asla söylemedi şarkı. Mizah duygusu müthiştir beraber çok güleriz. Eski anı aktarımın da harikadır, anlattıklarıyla bir sürü dost tanıtmıştır.  Cümlelerine eklediği duygularıyla sevdiği anne babasını dinlemişimdir, canlı dün yaşanmış gibi anlatır. 

   Dersine geleyim arka sıradan dinliyeyim seni diye takılırdım. Eski konser hazırlıklarını anlattı bir gün, ama kapadım o defteri de, bir daha yapmıcam demişti. Nasıl olduysa zorla bu yıl konser vermeye ikna etmişler. Konser daveti düşünce mesaj haneme çok mutlu oldum.

    Süslendim püslendim, yeni babetlerim daha evden iki yüz metre gitmeden ayağımı sıyırmıştı bile, dönemedim de aksaya aksaya, koştum gittim. Sağıma Mine'yi soluma sev beni sokulganlığın da ki kedicim Esra'mı alıp ilk  Halk müziği bölümünü dinledik. Biz Ege'liler sanki daha çok Sanat müziği seviyoruz, ya da ben öyleyim çok az Türkü'yü severim. Gençler müthişler sazlarını, ben çok anlamam ama, harbiden her tarafından çalarak ortalığı yıktılar.

   Sanat Müziği grubu sahnedeki yerini aldı, en son Süha'yı anons ettiler,  çağdaş klasik muhteşem bir kostümle resmen balerin süzülüşüyle uçarak geldi sahneye. Salon anında yıkıldı alkıştan. Arkada gençler salladılar salonu, içim gururla doldu seviyolar laaan, benim arkadaşımı dedim. Çok önemsediğim bir özelliktir, işini yaparken sevilmek.

   24 kişilik koro, kıyafetleriyle duruşlarındaki cantilikle, seslerinin muhteşemliğiyle gözlerimi doldurdular, çok duygulandım. Saz heyeti her biri pırlanta, profesyonel duruşlular. Herkes her mesleği belki yapabilir ama SANATÇILAR özel insanlardır, yetenekleri Allah vergisidir.

   Konseri öyle bir yönetti ki Süha, transa geçti adam, başka ruha bürünüp salonu da, seçtiği şarkılarla vecde sürükledi. Adeta bir ayin yönetti. En sevdiğim Kürdilihicazkar makamından üç şarkıyla bitirdiler, salon yıkılıyo ben de avaz avaz bağırıyom "bir daha, bir dahaaa" diye. 

   Geri geldiler alkış kıyamet, salon ışıklarını iyice kıstılar, sülün gibi bir kızımız geldi mikrofona. Saksafon başladı enfes bir müziğe, Süha yanaştı mikrofona (harbiden su gibi sesi var) enfes bir şarkı söylüyor, benim ağzım sonuna kadar açık dinliyoruz. Harbiden süpriz oldu bana. Defalarca bir kuple diye yalvardığım ses, sülün kızımızın vokaliyle mest ettiler beni. Ve sonra anons ettiler ki, kendi bestesiymiş. "Sen Yoksun" diye, İzmir'i de anlatan dizeleri kendi yazmış. Ayakta alkışladık tüm salon. Gurur duydum olmmm senleee vallahaa gözlerim doldu .

  Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı Çalgı Yapım Bölümü Müzik Topluluğu Konserinde çalanlar, söyleyenler hepiniz seçilmiş insanlarsınız ve muhteşemdiniz. Bu ülke de aç kalmayı göze alıp sanatçı olmayı seçmişsiniz. Ülkemin sanatçıları maddi manevi çok yoruluyorlar sistem tarafından. Umarım şimdiye kadar yamuk giden, Kültür Politikaları düzeltilir de, sizler bize daha çok ulaşırsınız. Mutlu bir sanat hayatınız olsun, dün gece çok ama çok diledim bunu. Hepinizin emeğine sağlık yolunuz açık olsun.

  Sühaaa kurtuldun çenemden, daha da sana bi kuple oku demem gare. Bisiklete binelim de, ben bulaşacak başka bişi bulurum sana. Tanışmış olmaktan ve hayatım da oluşundan mutlu olduğum insanlarımdansın Süha Yıldırım iyi ki varsın.

 Dün gece salondaki kopan alkışa, sahnede gözünün içine bakan, öğrencilerine bakıp, çok zengin benim arkadaşım deyip ünvan verdim sana "SANATÇI FABRİKATÖRÜ" sün sen .

 Bu güzel insanı da hayatıma iki teker taşıdı. Bisiklet sizi güzel olan her şeye taşır, binin ve sokağa çıkın ...

   

17 Mayıs 2013 Cuma

Şerefsiz Giro İzleyicisi

   Az önce Giro bisiklet yarışlarını izlerken ki, kalbimin gümbür gümbür  çarpması, iki dakka da adam seçip "hadi be hadi be" diye naralanışıma bakıp, uzun mesafeli tahmin sıçtığımı da görünce, kendime büyük harfle YUHHHH Semra  dedim (siz demeyin çarparım he).

   Şimdi ben yıllar önce iş yerimde, iki kişi dekor bölümünü oluşturmak üzere laboratuarlardan ayrılıp, yeni bölüm de aylarca yanlız çalışmıştık. Sonra 23 tane deli dana genç kız almıştık oraya, bi gün onları da anlatırım.

   Emin hasta Galatasaray'lı dı, tek ben varım, maç sonaları konuşmak için delleniyo, insan girip çıksın da istemiyoz adımız çıkar muhabbet bölüm diye. 
  Adam sıkıldı, kıyamadım, başladım maçları izlemeye, gazeteleri okumaya, köşe kritiklerini ona satmaya. Görseniz kırk yıllık fanatik futbol severim sanki. Öyle de bir ciddiyetle ilgiliyim maçlarla . Geçmiş zaman portakallar kim di yav Hollanda mı, vay be dünya kupası da izlemiştim he, şimdi geldi aklıma.
  İki yıl sona ben Kimya laboratuvarına geri döndüm, hiç yaşanmamış gibi geçti bitti o anlar. Aklıma gelmez futbol . 

   Giro'yu iş yerin de izleyemeyen Şerif, evde tekrarını izlerken, Caner Eler'e hayran olduğumdan, ben de sesini dinliyorum. Ne güzel anlatıyor ince ince anektotlarla, eee bi de İTALYA'yı benim taptığım ülkeyi anlatıyor. Hem dinniyor göz ucuyla da izlerken, işte bi baktım ki şerefsizin önde gideni olarak fanatik bisiklet yarışı izleyicisi olmuşum bile.
  
   Arkadaş ne ara ezbelerdin o isimleri, nerden adamın oldu Ciancorlo, neden sevmedin, bu Giro da 4.ü etabı alan genel rekorda 40ıncı etabı alan, 41 rekorunu kırmasına az kalan Mark Cavendish'i. Yanıtım da hazır ki,"amannnn bi sürü rekoru var Mark'ın. Ciancarlo 33 yaşındamış, seneye nolur bilinmez bu etabı da, o alsa nolur. Aç gözlü adam anam yaaa.

   Çok acaip bir kadınım. Az önce bunu tekrar gördüm, kendime şaşırdım kaldım, size de anlatayım istedim. Şerefsiz izleyici ödülü verseler, alır da başıma korum, farkındayım kendimin... 

16 Mayıs 2013 Perşembe

Kahvaltı Mutluluk Yaratmalı

  Evde hazırladığım çok çeşitli kahvaltılarla kendimi mutlandırdığım için dışarıda ki kahvaltılar beni mutlu etmez oldu. İyi bişi değil aslında mükemmeli arar oluyorsun bulmayınca huysuzlanıyosun, sağlıklı beslenmeye kafayı takınca işin ucu hepten kaçıyor.

  Tam 14 çeşit dizmişim tepsiye, valla bak yumurtayı bandırdığım baharatta üç çeşittir, onu saymadım 17 ederdi o zaman :) Bu  çeşitlerin hiç biri deli para değil, o yüzden görgüsüzlük olacağını sanmıyorum anlattıklarımın. Kolayca satın alıp küçük kaplara koyup tepsiye dizebileceğiniz şeyler. Çok şükür çeşit açısından cennet coğrafyadayız. 

  Günde iki öğün yiyorum sabah kahvaltım 11 gibi oluyor akşam yemeği yiyorum, arada kahve,maden suyu, bazen ayran , yoğurt olabiliyo. En önemli öğünün kahvaltı olduğuna inanır oldum, şifanın yediklerimizde olduğunu anlayalı ise çok oldu tüm ailemin, sevdiklerimin kafasını da ütülerim şunu ye bunu ye diyerek. Meyva tembeliyim, büyük hatam bu, az tüketiyorum ve düzen yok o konuda ben de.

   Kendinize kendiniz den başka kimse yardım etmez, kalkacaksın kocaman kahvaltılarla bedenini ödüllendireceksin. Sağlıklı yaşlanmak için, şifanın yediklerinizle geldiğini düşünüyorum. Bir tür iyileşmeye gerekli ilaç gibi görüyorum kahvaltıyı.

   Ben kahvaltının, yemeğin keyfini zevkini Şerif'in anneannesinden öğrendim. Rahmetle çok sık anarım kendisini, benim yemek kültürüm, sevgim, ilgim onunla başladı. Onca kronik rahatsızlıklarına rağmen, 87 yaşına kadar keyifle yaşadıysa eğer, yedikleriyle ilgisi olduğunu düşünüyorum.

   Kızlarım da alıştı Ege kahvaltılarının çeşitlerine. Büyük kendi hayatın da uyguluyor öğrendiklerini. Evini toplama da usta olamasa da, mutfağı hep temiz, daima yemeği vardır. Dev kahvaltılar hazırlar kendine de sevdiklerine de. 

   Eksik olan, hafta için de yalnız kahvaltı yapıyorum, son süsü insandır o sofraların. Ama yoksa da yalnızsan, anın tadını çıkaracak atmosferi yaratacaksın yolu yok. Ben film seyrederim, sakin konulu seçerim, onların sesleriyle yavaş yavaş, huzurla demlenirim. Bir tür meditasyondur bu, bedene ve ruha aynı an da etkili hem de :)

   ""Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem 
   Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı."" 
            Demiş Cemal SÜREYA...

   

12 Mayıs 2013 Pazar

Anne Gidişinin Ruh Delikleri

   Yazlık kışlık aktardığım da, mutlaka o sezon eve giren kadar giysi çıkmalı derim ve ayarlar dağıtırım, eşe dosta uzağa yakına. Bana da getirir arkadaşlarım, "aha bak sana tam gelir, seversin" diye eskilerinden, dar geleninden. 

   Manisa da daha kolay dı dağıtmak burada sorun olsa da henüz ulaştırıyorum. Ama İzmir'e taşındıktan sonra fark ettiğim, beni çok çarpan bir şey yaşadım. Verdiğim arkadaşlarım ve eski giysilerimiz hepimiz aynı şehirdeydik. Ben Manisa'dan 47 yıl sonra ayrılınca, 20 yıllık evimizi de geçen sene satınca, attım taklayı yine. Yine; çünkü attığım taklaların sayısı çok yav. 

   Bir türlü veremedim aylarca, kızım da getirmişti, arkadaşım da getirdi dağıt diye, torbalar dolusu eşya öyleee bekledi beni. En sonun da anladım sebebini, kökümü söktüm ya Manisa'dan, evimiz de gitti, eski eşyalar da gidiyor deyip yedim kafayı . Düzeltmem zaman aldı. Mardin'e gönderdik şahane bir dost ihtiyacı olanlara ulaştırdı. Hallettim sanıyordum. Dün yine yaşadım aynısını "noluyo lan" dedim. Torbaları bırakırken fenalaştım, bir parçam gidiyor gibi oldum ki, paylaşmayı çok önemserim, maddi şeylere derin bağım yoktur. 

   Şerif anneler günü ondan sanırım büyük kaybından dedi ayıldım. Doğru ya, uzun zaman oldu ya annem gideli 11 yıl, yendim sağalttım, sanıyodum. Upuzun yıllar, anneler günün de derin hüzünlere düşmüş, çok zaman çıkamadığım aylarca debelendiğim olmuştu.

   Bu gün sabahtan beri, sosyal medya paylaşımlarından içim bulandı, kimse beni kutlamasın istedim. İçim de keskin bir hüzün var, annemle beraber, dünyamın şevkati, karşılıksız sonsuza dek, sevilmesi de gitti. Ondan başka hiç kimse beni öyle sevmeyecek, sevilmiş bunu yaşamış olmak da büyük şans biliyorum. Hiç yaşıyamamışlara ayıp etmiyeyim,  babamdan yaşamadım zaten bilirim o duyguyu da.

   Ruhumuza açılan delikleri, yamaya yamaya yaşıyoruz işte.  Bazen yama tutmuyor, uzun süre kevgir ruhla, delik deşik yaşıyoz. Sona biri yardım ediyo yamıyoz,  hepimizin hayatı böle sanırım. 

   Belim incinik hala, çürük diş gibi ağrıyor, ruhum diş çıkaran bebek gibi mızıldanıyor, darlanıkım. İçimdeki filmin konusu, duygusaldan  drama dönüyor lan, nassı bi önlem alsam bilemedim. Bu gün hüzünlüyüm kapalıyım ... 

9 Mayıs 2013 Perşembe

Nazara İnanırmısınız ?

   Ben inanırım, şakkadak deviren gözlere şahit olmuşluğum var. Siz siz olun içten gelerek iltifat ettiğiniz de bir Maşallah'ı esirgemeyin. Mavi yüzük taşırım hep, bu yaşlı halim de bile, siz de mavi bişi taşıyın işte önlemdir :)

   Bu gün dizim için doktorun önerdiği platese gitmek için evden çıkıyom. Alt kat komşula şakalaşıyoz "ayol spor yapa yapa ölücem" diye de kendimle dalga geçerek, bahçe kapısını açtım. Kaldırım da ki 80 lik beyefendi bana yol verdi (bu semtte en sevdiğim şeydir bu, insanlar henüz bir birine gülümsüyor, tanışmasanız da) hem gülümsedi hem de "ne güzel bir şey yapıyorsunuz kıskanılacak bir şey yaptığınız" dedi. Ben de gülerek "kıskanmayın sahil orada, yürüyün sizin de sporunuz olur" dedim."Matmazel sizin gibi 36 beden olmamız çok zor" dedi. (Ba baba ince iltifata bak "matmazel" diyo benim gibi 52 liğe, vay piçus) :) 

   Anaaaam abi coştu, hemmen hızlandım "iyi günnerrr" derken, Kuaförün önündeki tatlı kadınlarla, birbirimize öpücükler gönderip, hızla toz oldum.

   Azcık daha dikkat etmeye başladım bu aralar yediklerime, güneş de metabolizmayı hızlandırıyor tabi, bir kilocuk vermeyi zorla başardım (yaşlanmanın bok tarafı bu he yavaşlayan metabolizma). Pantolonları kurtardım en çok buna sevindim :) Kendime aferin len dedim (bak bu da kendine nazardır he).

   Başladık spora arkadaş, tüm kış normal olan plates hocası da "yaz geliyo bikini giyecez" diye salonu delirtiyo, bastı hareketleri tempoyu arttırdı iyice. Yahu salonun en genci neredeyse benim, "laynn hepiniz mi bikini gazına geliyosunuz" diye düşünüyorum ama, onlar yapınca mecburen epey bi haraketten kaytarsam da, utandığımdan yaptım çoğunu. Sonlara doğru belime bişi oldu, hafif ağrımaya başladı önemsemedim.

   Spor salonundan bi arkadaş ameliyat olmuş, ona geçmiş olsuna gittik. Orada çoğalmaya başladı eğilirsem çok ağrıyor.Anne babası ile tanıştım şahane insanlar keyiften anlamadım belimi unuttum. Eve dönerken anladım ki, eğilemiyorum, çömelerek alıyorum yerden bişileri, o hale geldim üç saatte. 

   Yahu 80 lik abi naaptın, ne göz varmış sen de, devirdin geçtin beni, mavi di laaan gözleri bi de, rahmetli annem derdi zaten "mavi gözün nazarı sert olur" diye. Kaskatı belle uzanıyom şimdi, du bi nazar duası okuyam kendime. Valla mavi yüzükler de koruyamadı he. 

   Siz siz olun nazara inanın, içinde kıskançlık barındıran duygunun, size akışıdır nazar dediğimiz. Her zaman güzel şeyler düşünün, içinizden akan her duygu güzel olur o zaman. Kim bilir sizler de ne nazar öyküleri vardır anlatmazsınız ki, anlatın yav :))  

    

7 Mayıs 2013 Salı

Teselli Etmek

   Teselli etmenin ustası olmak, kendi acın da tatilsiz çalışan çırak olmaktan geçer. Kendi acılarını gömen, acısından kaçan, acısını başkalarına yıkan insan, kimseyi teselli edemez.
   Onların bir de tesellisi vardır ki evlerden ırak, bir grup köşe başı ergeninin "ne bakıyon koç" nidasından sona, sebepsiz sağlam dayak yemek gibidir (onlar bu duyguyu da bilmez).

   Önce sert bir sesle azarlar gibi nasihatleri sıralar, sona seni suçlar, sen de şöle yapmadın, böle yapmalısın diye kafa göz dalar. Lannn noluyooo diye aptallaşır anında susarsın. O ise seni teselli ettim, başardım sanıp, zafer turu olarak, son sert nasihatleriyle, senin kalan son naif yerlerini de tekmeler.

   Ben hala zaman zaman, yeni tanıştıklarımdan birine, sağlam lan bu diye test edip, azcık teselli isteyen bir şeyimi anlatırım. Arkadaş rakip takımın türübünün de  takımıma slogan atmışım gibi bir saldırıya uğrarım. O sağlam beni, sağlam hırpalar şaşkın kalakalırım. Hala beni şaşırta biliyolar valla teselli de sınır tanımayanlar.

  Beni hayatım boyunca şöyle şefkati bol tarafından kimse teselli edemedi, sanırım bu biraz da babasız büyümem den kaynaklı, bağra basılıp sevilmemem ile oluşmuş uçurumla alakalıdır. Çözmeye uğraştığım yerlerimden biridir o mecra da. 

   Annem üç problemli oğlunu teselli ederken (başka kimsemiz olmadığından mecburiyetten) ustalaşmıştı. Ama sıra bana geldiğin de yorgun olurdu, bıkmıştı hayatından öfkeliydi, teselli edecek hali kalmamış olur du,  (şimdiler de onu daha iyi anlıyorum). Bana bağırır dı "her şeyi dert ediyosun, ota boka ağlıyosun alış abilerinin huylarına" derdi.
   Laynn küçücük kızım, bi öp sev bağrına bas, benim ruhumu koru demi. Bak şu anda anladım orası da arızalımış laaan benim. Hay anasını satiim 61 model araba gibi oldum yav ,oramı tamir ediyom, başka bi yerimden arızam çıkıyo.

  Hayat beni annem kadar hırpalamadığından, stajı da annem de gördüğümden, kendimdeki uçurumlara düşe çıka, teselli etmenin konsomatrisi olduğumu zannediyorum. Söyleyenlerin yalancısıyım "bana çok iyi geliyorsun" derler.

  Ama geçen yıl eğitim sisteminin hırpaladığı küçük kızımı teselli edemediğim zaman duvara tosladım. Teselli edilemez bir acı çekti, elimden geleni yaptım ama ne kadar başarılı oldum acaba? İki yıldır tüm enerjimi ona harcıyorum kimseleri teselli edecek gücüm kalmamış haldeyim.

   Büyük kızımız bu günler de, hayatının kırılmış fay hattında yaşadığı orta ölçekli sarsıntılarla çatlak patlak ruhun da sağlam fırtınalar yaşıyor. Küçüğü bırakıp gidemiyorum, o da gelmiyor. İki gündür kimsenin görmediği anlar da, (şov yaparak ağlamam beni görün diye akmaz benim göz yaşlarım hiç sessiz akar), zırıl zırıl ağlıyorum onun için de bulunduğu ruh hali içimi dağlıyor (bak yine gözlerim doldu).

  Çocuklarımızı koruyamayacağımız acılar yaşayacaklar, kendi hayatların da her şey olacak, acı da neşe de aşk da. Ama ACIYA İZLEYİCİ OLMAK en içimi yakan seyrediştir. Fiziksel acılar için de gitti annem, onu izlerken çaresizliğimden oynayan taşlarım, beş yıl oturtulamadı yerine, ne kadar oturduğu da meçhul. Ona yakın bir izleyiciyim şu anda da içim dışım acıyor kızımla beraber, uzak olmak da ayrı hüzünlüyor.

   Beni geçecek falan diye teselli etmeyin sakın, sessiz kalın daha iyi, geçecek zaman gerekli sadece bunu ben biliyorum, kızım da staj da işte, o da öğreniyor. 

  Sizin her ustalaştım dediğiniz yer de, acı başka piç ruhla, karşınıza çıkacak, yaşadığımız sürece bitmeyecek bu çatışma,  sizi yenerse yaşamınızın tadını söker alır elinizden. Sakın yenilmeyelim keyif, aşk, yeni insanlar, yeni yaşamlar var bizi bekleyen, pes etmeyelim hep beraber devam...

  Not: Bu yazının fonuna Oran babadan "bir teselli ver" yakışır demeyin sakın hırpalarım. Derin şeyler anlattım laaan, anlatamadım  belki de ...