95 senesinin 96 ya bağlandığı yılbaşı gecesini iki arkadaş planlamıştık. İş arkadaşlarımızdan oluşan bir gruba tanıdığımız mekanı kapatmış, menü ve proğram üzerinde mekan sahibi Orhan abiyle anlaşmış "dansöz bile gelecek" diye anonsu da yapmıştık.
Gece güzel başladı yemekleri her daim güzel olan mekanda keyifle eğleniyoruz neşeli eğlenceli bir akşam yaşıyoruz. Dışarda feci bir soğuk aralıklı yağan bir yağmur var, içerisi sıcak insanlar mutlu. Saz sanatçıları gelip çalıp söylediler hep bir ağızdan şarkılar atamızdan yadigar göbeklerimizi atıyoruz.
Saat 24 den sonra herkes çakırkeyif dansöz geyiği harlandı "hani nerde bu dansöz, kandırıldık mı? Gelmeyecek mi?" kahkahalarla konuşuyoruz. Kapı açıldı dansöz geldi ayağında terlikler üzerinde incecik bi şal üşümüş rengi solmuş, şişe dibi kalınlığında gözlükler, kimbilir kaç mekanda dans etti . Direk masaların üzerine çıktı sazlar çalıyor, çıt çıkmıyor bizlerden.
Herkesin başı önünde, masanın üzerindeki morarmış danseden ayaklar, gözlüklerin kalınlığı bizi iyice sessizleştirdi. Dansözle durmadan oynayan bir tek Muhasebeci Ayhan var, o da ertesi gün hiç bir şey hatırlayamayacak kadar kafası güzel. Dansöz dansetti gitti, bize sonsuza dek beyaz çerçeveli kalın camlı gözlüklerini üşümüş ayaklarını bıraktı.
Geçen akşam bir yerli filmde işsiz kalan saz ekibinin hüzünlü sahnesi beni yine o geceye ışınladı. Ne zor ne çileli bir iştir eğlence mekanlarında sanat icra etmek.
Sanat toplum için mi? Sanat sanat için mi? Geyiğine girmeyeceğim, sosyal güvencesiz aç kalmayalım diye yapılan hiç birşey gerçek SANAT değildir o sadece bir iştir.
O geceden 15 gün sonra işten çıkarıldım bir daha da çalışamadım. O geceden 18 gün sonra o geceyi beraber planladığımız dostumuz kendi isteğiyle çekti gitti bu dünyadan, kendi çekip gitmenin ağır vurgununu bıraktı bizlere. O topluluk bir daha hiç bir araya gelemedi. Tüm çalışanlarıyla aile olduğumuz o mekan anlamsız bir şekilde kapandı, sanki anılarımıza gömüldü...