25 Eylül 2014 Perşembe

Kahvehaneler

Semt kahvehanelerine kadınlar oturmaz doğduğum şehir de. Erkeklere ait arenadır orası. 17 yaşıma kadar üç kahvenin yanyana olduğu küçük meydanda sokakta oynadım. En sonun da "koskoca kız oldun hala mı sokakta oynuyosun?" diye beni azarlayan yaşlı sevimsizi "sana ne be sen mi veriyosun ekmeği mi yemeği mi sokaklarda fingirdeyeyim mi oynuyosam sana ne zararı var" diye deli gibi çemkirmiştim. "Anaa anaa aynı anası gibi" diye söylenen adamı susturmuştum. 
Annemin ön tanınma kimliği "badanacı Melahat", mahalle lakabı "kavgacı Melahat" dı. Haksızlığa gelemez çocukları için kaplan kesilirdi tüm kavga sebepleri çocuklarıydı en son torunu için mahallede bir kadını dövmüş yıllar sona anlatmışlardı onu da anlatarım bi gün :) Babamın ilgisizliğinden dellendiğin de muhabbet özlemiyle "gitcem kahveye Şevkiye gibi (kahvede oturan tek kadın emekli başkatip Şevkiye'di) adamlarla dertleşcem derdi.

   Bu şehrin en baygın olduğum yerlerinden biri de kadınlar kahvelerde oturuyor. Köy kahvesin de ise tek ben oluyorum bisikletçilere alıştılar onun rahatlığıyla arada gider takılırım. Kemal babamla kaklıç muhabbetleri şahanedir. 
Oturduğum semtte de bir çay ocağına abone oldum bu günler de ama muhabbet etmiyom orada. Kahvaltımı evde hazırlıyom, şahane çay, yığınla gazete eşliğin de 1.5 saat takılıyom kahvemi de içip evime dönüyom.

   Tuaf tepkiler geliyo etrafımdan paylaşayım istedim sizinle de. Arkadaş sinekli köy kahvesi (hadi ona bisikletle gidiyom diye takdir edin de) alt tarafı, üst tarafı esnaf çay ocağı. Sanki Katmanduya yayan gidiyom :) 
1- Çok canımız çekiyo Kaklıç'ı merak ediyoz arabayla gidip çay içcez.(belediye otobüsünlen gidin de macera olsun bari)
2- Biz de emekli olunca böyle sabah kahvaltıları yapcaz.(mezarda emekliliği bekleme hafta sonu yap arkadaşım)
3- Bi gün de evinde kahvaltı yap (en çok buna şaşırdım eve kapanmamdan mutlu olacak).
4-Çok takdir ediyom seni (bu yaştan sona japonca öğrendim, Afrika'da gönüllü çalışıyom sanki) sadece ağırr ağırr gazete okuyom yav :)
5- Yaşlı şahanem (ki oturmaz öyle yerlere diye düşünürdüm) ben de geleceğim o kahveye seninle) dedi. Kızı okuyo beni o söylemiş.
6-Neşelileri de var " bayılıyorum sanaa içim açılıyo tek başına gittiğin kahvaltılarına hastayım" manyaksporlar :)
7-"Bi gün ben de takılıcam sana" (o bi gün hiç gelmez doğuştan ruh tembelleridirler.)

   İlk tespitlerim du bakam daha neler çıkıcak . Geçen de muhtemelen beni görüp hazırlanıp gelmiş bi abi (çünkü bi tek ben evde domatesimi biberimi doğrayıp hazırlıyom) Obsesyon domates bibeberden belli zaten ayrı ayrı kaplara doğranmış. Önce "sehpa da yiyemem" dedi masa getirtti, masaya sandalyeye uymadı rahat edemedi, sandalye değiştirdi yine olmadı. Ben yan sehpadayım bana baktı çekeyim istiyo sehpamı "sığmıyo da sandalye " diye mırıldandı bana. Öylece baktım kıpırdamadım. "Bu masayı alabilirsiniz" dedi garsona masa eski yerine gitti. Yiyemiyo öylece kaldı.

    Sakin sakin gazetemizi okuyan biz kahvenin sessiz halaycıları onu izlemeye başladık, adam panik atak eşiğine geldi. " Layyynn iki lokma şey yicen ortalığı birbirine kattın haaa" diye çığlık atasım geldi. Tam o arada karşıdaki meyhanenin bi masasındaki kadınlar kalktı da, koşarak oraya yerleşti abim. Ve bize kocaman bir zafer gülümsemesiyle tek tek baktı sanki insanlık adına büyük bir iş başardı. Sona unuttum dakkada adamı yahu keşke izleseydim onun kahvaltısı da evlere şenlik kısa filmdir kesin, gazeteye dalınca dünyayı unutuyom.

   Şimdi güzel bir film var belim de tutuluk evde mi yapsam kahvaltımı.Yoksa hazırlıksız börek alıp direk kahveye mi gitsem, ikisi de zor geliyo ya du bakam napcam. Çocukları yuvadan uçmuş emekli sayıklamaları işte. Siz çalışın hadi hadi benim maaş sizden yatıyo. Yürüyerek Katmanduya kaç günde gidilir acaba? Katmandu kahveleri nasıldır? Türkçe gazte varmıdır? diye altyazı geçti zihnim. Çocuk düşleri gibi altyazılar geçen zihnimi öptüm... 

17 Eylül 2014 Çarşamba

Yemeklerini Yediklerim

   Epeydir içimden geçse de parmaklarımdan dökülmedi yazacaklarım. Geçen de bir ev partisin de çok mutlu olduğum da söylediğim laf başlık oldu buraya. Bir daha ki ben de toplaşmaya davet edilecekler "yemeklerini yediklerim" olacaklar demiştim.

   Benim için sofralar ibadetin en büyük arenasıdır. Yemekleri yapanlara, o yediklerimizi yetiştirenlere, evlere ulaştıranlara, bedenime, herşeyin sahibine, uzun uzun şükrederim ve derin keyif alırım.

   Baba tarafım tatardır benim ilk büyük sofraları çok az da olsa onlarla yaşadım. Sonrasın da Şerif'in anneanne evin de enfes sofralar kurulmasın da hem yardımcı oldum hem çok büyük mutlulukla paylaştım. İlk muhabbetli sofra mutluluklarımı Fatoş ve Özkan'ın sofraların da tattım, Özkan Şerif ben aynı iş yerin de cumartesiler dahil çalıştık. Fatoş öğretmen di "ben tatildeyim siz bize gelin" der kocaman sofralar kurardı, 03 lere kadar keyifle yer içer sohbet ederdik. Masa donatma adına çok şeyi Fatoştan öğrenmişimdir ben, minnetle anıyorum yaşadıklarımızı.

   Sonraları iş arkadaşlarımızdan oluşan kalabalık bir topluluğa yemekler verdik Şerif'le evimiz de. Bulaşık makinamızın olmadığı yıllardı. İki gün boyunca meze hazırlar evi temizler "bazı mezeleri sen sen yap, sıcaklar bizden" deyip sazlı şarkılı muhabbetli şahane geceler yaşadık. Tüm bulaşıkları mutfağa yığar, camlarını açık bırakıp işe gider, akşamına dağ gibi bulaşığı Şerif'le hiç de gerilmeden yıkardık. 

   Obsesyonlu kadınlara delirmemin başlangıç yeridir o geceler. Lan herkesin neşeyle söyleştiği anda, bu gerilikler yavaş yavaş masadan bulaşıkları götürür yıkar kurular kaldırılardı. Onca bırakınlarım işe yaramaz, sert bir şekilde oturtursam kasılıp ortamı "bitsin de gidelime " boğarlar, en sonun da dayanamaz dağılırdık. Yeter deyip kaldırdım o yemekleri o daralıklar yüzünden.

   Yıllar sonra biz o geceleri çok özlüyoruz, yeniden topla bizi diye yalvaran geriliklere "yapın yemekleri ben toplarım milleti" dedim. Sonrasın da tekrarlanmadı "özledikkkk"  lafları. Çünkü onların evleri kirlenmesin,yorulmasınlar diye, "tabağım yetmez, masam yok sandalyem eksik, çok yoğunum, çocuklar engel" diye uzayıp giden tır dolusu bahaneleri vardır daima, ama sen çağır koşa koşa gelirler. 

   Bostanlı'ya geldiğim de küçük toplaşmalarımı da bisikletçilere, ama ilk büyük toplaşmamı turlarını izlediğim bisikletçi veledime yapmıştım. Son toplaşmamı da bisikletçi bir gruba yaptım.

 Büyük keyifle günlerce hazırlandılar herkes bişi yapıp getirdi yendi içildi çok ama çok mutlu oldular. Bir kaçkez de büyük kahvaltılar yaptık sonrasın da. Her seferin de "biz de de toplaşalım" dendi ama kimse de toplaşılmadı. Yukarı da ki tırlar girdi devreye. O grup bir daha toplaşmadı zaten.

İçlerinden biri "haftaya sendemiyiz yine" dedi, "neden ben de olasınız?", "eee hep sen de toplaşıyoz ya" dedi. Kahkahalar koptu, (aslında son derece iyi duygularla söyledi biliyorum) tamam bizim salon büyük, toplaşmaya daha uygun ama; organizasyon şirketmiyim restoranmıyım lan ben :)

   En unutulmazı 16 kişi tam pansiyon konaklamalısıydı. Akşam yemeği, uyku tulumlarınızı matlarınızı getirin laaan yeterli yorgan yok (kıştı) dediğim yatmalı, sabah kahvaltılı şahane bir toplaşma yaşadık. 

  Şu anda sadece bir veledim evin de enfes partiler veriyor (hem de erkek tek başına yapıyor tüm hazırlığı), şahane sofralar kuruyor enfes müziklerle unutulmaz anlar yaşatıyor önümden bulaşıkları alıp yıkamıyor, gerilip durmuyor, muhabetle o da misafirmiş gibi eğleniyor.

   Benim önümden tabakları hızla alan servis elemanlarına çemkirmişliğim çoktur. Biz uzun sofraların baygınları, sevmeyiz "yiyin gidin lan" diye bekleşenleri, o mekana o evlere bir daha çok zor sokuluruz.

   Şart değil muazzam sofralar kurmanız, enfes yemekler yapmanız (olsa iyi olur o ayrı :P ), balçık gibi bir makarna yap (paketin üzerin de yazan dakka kadar kaynat len balçıklaştırma sen yine de), yanında bir marul salatası, en ucuzundan bir de şarap aç, çokca gülümse mutlu ol tüm bunları yaparken yoksa anlaşılıyo negatif enerji yüklenen herşeyden. Yere bir gazete ser, kağıt tabakta bardakta ver, ama "yap ulan yap emek harca". Kendine de bize de "ne mutlu olduk o gece" anıları ekle.

   He bir de bu yemeklere elini kolunu sallayarak gelen, delirmiş gibi yiyip,içip sittir olup gidenler var direk zehirleyesim gelir onları. Varlıklarının hiç bir anlamı yok mutlu da olmuyorlar ha, kapat ahıra koy yemlerini sularını aha o konseptte takılıyorlar hayatta.Benim etrafım da az sayıdalar ve asla soframa vize alamazlar. 

   Sonraki yemeği yapacak ruh ve kıçım ne zaman olur bilmiyorum ama konseptin ana fikri "yemeklerini yediklerim" olacak, ne kaa ekmek o kaa küfte yıllarına geçtim gare, ite kaka zorla sokanlara "yürü git len" desem de, geçtim.

    Bu saatten sona davet edecekler hişttt sen len sen "sence ben gelirmiyim?" hele hele balçık gibi makarna ve ucuz şarap,gazte üstüne, imkansız be bebişim :D