17 Nisan 2015 Cuma

Sanatını Satmaya Çalışmak

   Bir salı felsefecilerin toplantısına sunuma gelen ege ve 9eylülün hocalarından biri dert yanmıştı. Altı kitabı varmış basılmış "muhtemelen içinizden beni tanıyan yoktur" dedi. Hiç sesimiz çıkmadı öyle bakıyoruz. Afilli sağlam bir yayıncılık basmış bir kaç kitabını ve fırça atmışlar buna "kitaplarının satılması için hiç bir şey yapmıyorsun" diye. "Yahu ben ne yapacağım, nasıl yapacağım, sizin işiniz değil mi bu?" diyebilmiş ancak.

   Çok utangaç belli, kitabını sunuma bile getirmemiş "ilginizi çekerse alın kitapçıdan"dedi. Şaştım kaldım, yayınevlerinin işi bu değilmidir? İşporta tezgahı mı açacak? İlanlar mı verecek?Her şeyin kapitalizmle alakasını bilmeme rağmen yine de şaşırdım. Kitabının yayınlanmasıyla bitmiyor demek ki iş, bir de pazarlamacısı olacaksın vay vay vay.

   Başka bir güzel kadın anlattı kitap bastırmış parasını cebinden ödeyerek. Kitapçılara ulaştırmak için ayrıca ücret istemişler. Üzgündü o da, hiç bir şekilde kazanamadığı gibi yatırdığını bile geri alamıyor. Satışını yapma yollarına kafa yoruyordu.

   Bu günlerde sıkça kitabı yayınlanan arkadaşlarım var çok mutlu oluyorum onlar adına. Ama hoca geliyor aklıma bir sıkıntı basıyor içimi "nasıl satacak nasıl pazarlayacak" heeee bana tasası kalıyor ha, öylede manyağım.

   Bisikletçilerden, gezginlerden, hepimiz bloğluyuz neredeyse. Bakıyorum kimi mütevazi, şahane de yazıyor ama paylaşmıyor bile. Kimi de her gruba linkini atıyor okuyun okuyun diye. Bazıları gönül koyuyor paylaşmıyormuşum onun bloğunu, yorumlar yazmıyormuşum. Küsenler oldu çemkirenler oldu, kırılanlar oldu, faceinden silenler oldu. 

   Anaaa başka bir pazar yerinde kayboldum lan sanki. Arkadaşım bak bi!!!! Ben kendi bloğumu bile hiç bir yere koyamam,  utanırım sıkılırım yüzüm tutmaz bir facede bir twitterda paylaşırım o kadar. Bundan kitap olur bastırt diye yollar gösterenler oluyor. Anammm işportaya düşer kitaplarım çok hüzünlenirim, ya satılmazsa hepsini kendim  alırım kıyamadığımdan. 

   Küçük kızımın okulunda ki kermese bişi yapmıştım (geçmiş zaman anımsamıyom kek pastadır kesin) üzerine konan etiketi görünce dellenmiştim. Lan altındaki tabak (onu da satıyorsun kekle) bile daha pahalı, içindeki malzemem emeğim diye söylenmiş, kendiminkini kıyamamış satın almıştım. "Bir daha yapmıyayım size bişi al kardeşim nah para diyeyim" de demiştim. 

   İşte o hesapla ben kitap falan bastıramam, bastırsam bile  satamam. Size de o anlamda faydam olamaz. Benimle eğlenen bir kaç yüz kişi var faceimde, onlarla eğleniyoruz keyifli olunca paylaşımlar,  yorumlar beni takip edilir kılıyor. Oysa o yorumlarla kopuyor paylaşım geyikleri benimle alakası yok. Ben öyle sağlam pazarlamacı değilim hayatım da hiç bir şey satmadım. Dükkan açsam batırırım o kadar anlamam pazarlamadan.

   Avon gibi pazarlamalara çekmeye çalışmışlardı beni geçmiş yıllarda, ateş basardı her yanımı yapamam. Yok becerim, olsa dükkan sizin inanın. 

   Dışarıdan bakınca size farklı görünüyor olabilirim valla değil. İşin gerçeği böyle işte. Yaşımın getirdiklerinden dolayı dünyayı değiştiremem, yaşadığım kadar yaşamıyacağım, anın tadını çıkarayım, yaşdaşlarım güm güm gidiyorlar ana fikirli felsefemle yaşıyor ve eğleniyorum. O yüzden sanırım etrafıma da eğlenenler toplanıyor hepsi bu...

   

     

15 Nisan 2015 Çarşamba

Ayrı Yastıkta 30 Yıl

   1985 nisan 15 bastık imzayı Şerif ile. Otuz yıl kocaman bir ömür, beraber sürüklüyoruz yaşamı. Hiç öyle romantizm yapmayacağım, kolay değil iki ayrı karakterin evlilik kurumu içinde var olmaya çabalaması çok zaman deli  yorucu. Ama biz götürüyoruz gibi, kızlarımız çok şey kattı bize katmaya da devam ediyorlar tıkanıp kaldığımız yerde ittiler arızalarımızı çözmeye yardım ettiler. Gidiyor işte öyle böyle gidiyor.

   Beraber yaşlanırken yastıkların değişmesine baktım her on yıla bir model yastık düşmüş :) İlk pamuk yastıkla evlendik sonra elyaf yastığa geçtik. Boyun arızaları başlayınca iki parça gibi olan enseye destek yapan elyafa geçtik. Şimdi de vosko gibi adı olan malzemeden yapılan ortopedik yastıklardayız biryastık da lafı mazi oldu. Teknoloji ilerledikçe yastıklar değişecek :)

   Uzun evlilik adına ahkam keseceğim öveceğim nasihat edeceğim hiç bir şey yok. Herkesin hayatı tercihleri doğrultusunda güzel yaşanıyor, hepinizin yaşamında bir sürü şey var bizim de canımızın çektiği. Kutsamıyoruz 30 yılı hayhuyla geçiyor işte. Hayat hep beraber güzel iki kişilik yalnızlıktır evlilik. Veletlerim velet ruhlu yaşdaşlarım hep beraber yaşamaya güzelleşmeye devam edelim :)

   Şerif bir daha dünyaya gelirsek birbirimizi seçmeyelim len çok sıkıcıyız olmm film olsak ilk 20dk da salon boşalır yapımcı batardı :) Yeni yastıklara sağlıkla, sevgi ve saygımızın devamı gelecek yayınlarımızda da olsun...

http://semraninsultanligi.blogspot.com.tr/2014/01/beraberligimizin-anatomisi.html anatomimizi de buradan okuyun :)

3 Nisan 2015 Cuma

Jasmina Filmi

   Her yıl yüzlerce film izliyorum emekli ve çocuklarını yuvadan uçurmuş aylağın teki olmanın hazzıyla. Çok ama çok az film iz bırakır çoğu filmi de anımsamam bile. Bazen "çöpe döker gibi film izliyorum ne anlamsız seyirciyim yav"  dediğim de olmuştur kendime. Çok az filmi bloğumda yazmışımdır. Sabah kahvaltımı o gün seçtiğim filmin karşısında yaparım. Sonra da kahvemi içerim. Bu sabah ki filmim JASMİNA 2010 yapımı Bosna Hersek çıkışlıydı. 

   Keyifle geçtim başına az sıkılır gibi oldum duvara kazınan bisikletle kocaman gülümseyerek yuvarlandım filmin içine. Öyle izlerim zaten, içinde yaşar gibi kaybolurum olduğum zamandan filmin zamanına ışınlanırım.

   Savaşın acımasızlığını naifçe vermiş. Esas başrol adamı tiyatro tadında muhteşem bir oyunculuk çıkarmış, filmin yarısından sonuna kadar gözyaşları içinde izledim. Öyle ağır melodram değil, ağdalı bir yas yok daha çok derin iç çözümlemesi, naif bir yaşam, önyargıyla yaftaladığımız yaşamların arka odaları var. Sessiz bir savaş karşıtlığı var. 

   En çok da bisikletin metafor olarak muhteşem kullanılışı var. Onca bisikletle ilgili şey izlemişimdir en güzeli buydu son sahnedeki bisiklet ise içinizi titretiyor.

   Filmin bitişinde hemen Hırvatistan'a uçasım geldi filme plato olan o sokaklarda olmak istedim. Benim film sever zeki veletlerim o kasabayı bulup haritadan yerini bile atarlar bana.

   Her çocuk annesini kaybedince yaşı kaç olursa olsun kaç yıl geçerse geçsin belki bir feribottan iner diye özlemle bekler annesini. Ve içindeki en karanlık odasıdır o bekleyiş belki bir gün biri gelir ufak bir pencere açar o koyu karanlığa. 

   Sinema sektörüne emeği geçenler hepiniz hepiniz yeryüzü meleklerisiniz hayatı anlamlı kılıyorsunuz. Dünyanın her yerinden bir sürü olayı gözlerinizden bizlere taşıyorsunuz,  sevgi ve güzel dileklerimi gönderiyorum her film sonrası.

   Filmi de izleyin http://www.imdb.com/title/tt1482161/...