22 Temmuz 2013 Pazartesi

Ailemiz Yapmaya Çalışırız

Yaşamımız boyunca ailelerimizin dışında kendimize arkadaşlarımızdan aile yaratırız. Yeni tanıştığımız bir insanla kimyamızın tutup tutmayacağı beş dakkada belli olur. Ondan sonra her konuşulan, her paylaşılan, bir süreç içerisin de birbirimizi bir yerlere koyar ruhumuz da. 

   Çok az kıymetli bir azınlık ailemiz olurlar, iyi gün de kötü gün de tüm içtenliğimizle paylaşırız her şeyimizi. Emek harcarız o ilişkiye, tüm duyarlılığımız, algımız, ince düşüncemiz seferber olur, dostluğun ailesi olmaya giden yolculuğumuza. 

   Bu yolculuğun her iki taraf da farkın da olup, aynı hassaslıkla yaklaşanları, derin dostluğa taşır finalini ve sonsuza dek ailen olurlar. Araya kilometreler, yaşam derdinden ulaşılamaz olunan zamanlar girse de, en acı en tatlı anlarında ilk onların ismi yanar telefon ekranın da. 

   En anlamlı sözlerle paylaşırlar sevincini hüznünü, hüzün derinse koşar gelirler, yakınlarındaysa sevince sofralar kurarlar, kutlayalım diye mesajlar atarlar. Ve sen harcadığın emeğin boşa olmadığını, onların elinle seçtiğin özenle önemsediğin, ailen olduğunu hissetmenin ömür uzatıcı hazzını yaşarsın. 

   Amaaaa bir de bu süreçler de yanında olmayıp, sadece "ee biz dostuz ama" diyenler oluyor. Kolpadan, içeriğinde içtenlik taşımayan, soğuk yapay zorlama sözlerle bişiler yapanlara bakakalırsın.

  Benim giyotin böyle zamanlar da çıkar ortaya sessizce aradaki bağa basar ince jileti, duası da yapılır 
"İyi ol mutlu ol 
Arkadaşım ol 
Ama ben de uzak ol" denerek sonsuza dek, geri dönüşümsüz çöpe sallanır.

   Şerif çok zaman kızar bu huyuma, onun derin dostu yoktur sokulmaz o arenalara. Ama ben hayatım da derin dostlukla aile istiyorum. Yoksa hepsi arkadaşım, kimseye kötü sözüm olmaz. Herkesi çok seven, beni az sevsin, o bile anlam içerir. Herkesi derin sevmek ne lan Mevlana düzeyine ulaşamadım daha, ailem olacak üyeler inceci ruhlardan oluşsun. 

   Yani anlıyacağınız bu ara sağlam temizlik yaptım, iki yıldır hırpalanıp durduğum kızımın sınav savaşının sonundaki benim ruhuma, yakın olmayanlar, bir sittir olun kendi yaşamınızın çöplüğüne meraba meraba o kadarda kalalım. Ottan boktan durumlar da benimle kakara kikiri ya da iteleşenler en çok siz sittir olun. 

   Zaten iki tane cenazede çizmiştim ben üzerinizi, biri Yeşim'in babası diğeri Aslı'nın babası orada anlamıştım  bisiklet aleminden bi bok olmadığını. 

   Feng Sui felsefesi derki, işine yaramayan her şeyi çıkar hayatından, sade, az, iyi hissettiklerin kalsın. Türkçesi işine yaramayanı at yenisine yer açılsın :)

   Kimseye öfkeli ve küs değilim, çöptür o duygular taşıdıkça kokar. Dünya da yaşayan bir sürü güzel ince ruh var, onlara açıyorum kapılarımı, hikayeleriyle donanımlarıyla ruhlarımızı rengarenk yapsınlar. Uğraşıp durmayın kimseyi değiştiremezsiniz, sessizce topuklayın kaçın oradan. Emin olun ki gittiğiniz yolda bir sürü güzel şey var şu şehir de beş yılda  yaşadığım güzellikler gibi.

   Bu arada ailem olanlar sizi seviyorum hayatımda olmanızdan mutluyum. Heeee  siz de dikkat edin len, bakınız delete tuşu giyotinli manyağım ben haaa :P  

18 Temmuz 2013 Perşembe

Eğitim Sisteminin İki Ayağıma Prangası

   Bu sabah 06.30 da kızlarım Bodrum'a tatile gittiler. Bu gidişleri ben de bambaşka duygu dalgalanmaları yarattı. İlk gidişleri değil bu iki kardeşin, iyi ki ikinciyi doğurmuşum dediğim, çok seyahatlere çıktılar üç yıldır. Bu seferkinin anlamı, küçük kızım için büyük bir nefes almak, özgürlüğe, genç olmaya kaçmak gibi oldu. 

   Büyük kızım için ise "başlarım böyle hayatın gidişatına" deyip genç olduğunu anımsama seyahati oldu sanki. İkisi de çok hırpalayıcı, dertlerini büyütüp altında ezildikleri, bir kış geçirdiler. Genç olduklarını dibine kadar anımsarlar umarım tazelenip dönerler.

   İkinci yıl denedi küçük üniversiteye girişi, ilk sistem şokunu yedi, ilk geleceğine ambargo koyan sınav sisteminin manyaklığında, ruhu parçalara ayrıldı. Bu yüzden bu kış hem daha mantıklı, rahat keyifli bir dershane hayatı yaşadı beş arkadaşıyla, hem de eğitim sisteminin korkunçluğu karşısında sık sık dehşete kapıldı. Genci bol olan ülkede sistemin eleyip, çiğneyip tükürdüğü gencecik hayatlara tanık oldu. 

   Ben büyük kızım da yaşamamıştım, böyle bir şok edici tanıklık. O hayatı daha ufak kazıklarla yavaş yavaş öğrendi, sistemin kaosundan sanatı seçmesi, o dünyaya dalması onu korudu. Ondan öğrendiklerimle küçükten öğrendiklerim iki ayrı film, roman, maç gibi. Apayrı senaryolara izleyici oldum, ofis boy oldum, getir götür işçisi oldum, kapıcı oldum.

   Küçüğün ilk sınavda istediği yeri kazanma bilgi ve zekasına sahip olduğu halde, sınav paniğinden yaşadıklarına tanık olmak, bana gönüllü hücre hapsine sebep oldu. Anne olmak bir bacağa prangadır az buçuk gider kendi hayatını yaşarsın pranganı sürükleyerek de olsa. Ama ben diğer ayağıma da kendim taktım prangayı, acı çeken üzgün kızımı bırakıp hiç bir yere gidemedim, onunla senkronize yaşadık iki seneyi.

   Hiç pişman değilim, anne olduğum sürece bunu çok defa daha yapacağımdan eminim. Benim annem de bizi bırakıp hiç gitmedi kendi hayatını yaşamaya, beni yamacından ayırmadan yaptı mutlu olduklarını, sinemalara, pastahanelere, çay bahçelerine, kamyonla hafta sonları mahallecek deniz kenarlarına götürdü. Sanırım doğru olan bu diye işlendi ruhuma, o yüzden başka nasıl olunacağını bilmem ve mutlu olamam gittiğim yerlerde. 

   Eğitimin bize kafa atmasından önce bisiklet turlarına giderdik, kamplı olanlarına da. Hoş bu geçen zaman da dışarıdan bakınca, bisiklet alemini de duygusuz, duyarsız, paylaşımsız, ruhsuz bulur oldum. Amaçları sadece kilometre yapmaya dönüşmüş neredeyse. Bir avuç çok sevdiğim insan dışında, hiç birini bir daha görmesem özlemem. Geldiler geçtiler ömrümden. Neyse konumuza dönelim :) hala okuyonuz mu vay manyaklar, yapacak işiniz mi yok aylak bakkallar :) 

   Sınav bitti derin nefes almayla sonuç beklendi heyyooo enfes hayatı boyunca mutlu olacağı anlar yaşadı, heee bitti mi sandın  yok anam bir raund daha çıktık mindere "acı var mı Rocky" diye replik yapmayın yav. Isırma modundan çıkmamış bir köpeklik var daha üzerim de. 

   Yerleştirme sıralamasın da dört kızın yaşadıklarına tanık oldum bir de, haydaaaa, amma hırpalanma amma gerilim korku filmi arkadaş. Neyse bir bir atlattılar sanırım, sıralamalarını yaptılar, bitti lan galiba derken, en son akşam kriz geçiren sonuncusunu aldım geldim gece 22 de evinden.

   Hem grip, hem ağlıyor, hem sıkışmış "ama ben o okulu değil bu okulu, ama ben o bölümü değil bu bölümü istiyorum" (replik hepsin de aynı, benim kızımın sabit rotasına toplum baskısı karışmıştı, o bile manyaklaştı bi ara) 
Neyse ilaç verdik, güldürdük, meyve ıhlamur bastık bünyeye. Açtık kara bulutlarını yaptık sıralamasını da o arada. 

   Bisikletçi şahane bir veledim de bizdeydi, o da yaşadıklarını anlattı. Büyük kızıma yüksek lisans tüyolarını aktarmaya gelmişti. Sanki erkekler daha sakin, daha sağlam yaşıyorlar bu sorunları. Erkek veletlerim kulağınıza küpe olsun,  zeki ve hırslı kadınlardan hemmen kaçın hemmen aman çok yorucular çok :) 

   Bu sabah gidişlerinin beni etkileme sebebi, kendi hayatlarına  uçup gittiler gibi oldular ikisi birden. Hem sevinç, hem inanılmaz hüzün yaşıyorum. İçimde büyük bir ferahlık var, görevini yapmış anne özgürlüğüdür bu. Hem de, "bu da gitti yeandın kızım bakam nassı becericen çocuksuz yaşamayı" diyorum kendime.

    Hee sen napıcaksın tatil de derseniz, hani gezecektin mi dediniz demeyin valla, kıpırdamıcam hiç bir yere, bu duygunun hafifliğin de şu anda Kanarya adaların da gibiyim. Prangamın biri çözülmüş heyyy özgürlükkk :)) 

   Bu eğitim sistemine küfürlerimi, hırslı çocuğu olan ailelere de "umarım çok hırpalanmazsınız" diye iyi dileklerimi gönderiyorum...

   Bakacaksın 
   Benzemiyor giden günler geçenlere,
   Dalacaksın.

   Bir sevgiyi anlamak
   Bir yaşam harcamaktır,
   Harcayacaksın.
        
                            Özdemir ASAF 

    "Kızlarıma harcıyorum..."
                  
   

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Arkadaş Olarak Tanışıyoruz

   Yeni insanlarla tanışmayı çok severim, bir sürü hikayeleri vardır kitap, film gibidirler. Sonra muhabbetle akar ruhlarından kırıntılar, sohbet derinleşince daha büyük kırıntılarla karşılaşırsın. Denizin dibi gibidir insan ruhu da, kimi sadece karanlık ürkütücü, kimi de rengarenk balıkların cirit attığı dinlendirici belgeseller gibidir. 

   Anlatılanlar, trafik tabelaları gibidir o başlangıcı ya sağlam dostluğa ya da sadece tanışmışlığa götürür, orada bırakır. Sağlam dostluk  yaşanmışlıklarımızdan biriktirdiklerimiz karşılık bulursa kendiliğinden oluşur yavaş yavaş derinleşir. Konuşmadan anlaşılır hale gelir, aradan upuzun zamanlar geçse bile, her bir araya gelindiğinde, daha dün ayrılmışız gibi kaldığı yerden devam eder. 

   Şu anda düşünün ne çok insanla tanışıyoruz, hele ben 52 yaşımdayım yarım yüzyıl uleynn anam çok göründü gözüme birden :). Yüzlerce insan hayatımıza girip çıkıyor, en derin ruhluları, birde sağlam kazık atan kötü ruhluları hiç unutulmazlar raflarına sıralarız. Kötü ruhlular, hayatta kötülük olabileceğini gösterdikleri, bizi incittikleri için unutulmazlar. Yoksa değer olarak direk çöptürler hem de geri dönüşümsüz çöp.

   Arkadaşların benim hayatım da kalma sebepleri, önce kötü gün dostu, sonra da iyi gün paylaşımcısı olmalarıyla mümkündür. Gerisi ayak üstü laflamacılarıdır, izi kalmaz ruhumda, anında unuturum.

   Hep beraber şu anda, hayatımıza girip çıkmış, hayatın içinde ulaşılmaz olmuş, bir zamanlar çok şey paylaştığımız insanları düşünelim, düşünce gücüyle sevgi iletelim onlara. Hayatı çekilir kılan Sanattır benim için, filmler ve edebiyattır,  bir de yeni tanışacağımız insanların bir yerler de yaşıyor olmalarıdır. Yaşadığım yılları anlamlı kılan da, bir sürü yoldan geçmiş, süzülüp değerlenmiş dostlarımın varlığıdır.

   Siz de bu konuda bişiler yazın diyeceğim ama, burada değil de faceden yazacaksınız eminim :))

    

2 Temmuz 2013 Salı

Yüreklerinin Götürdüğü Yere Giden Kızlarım

   Büyük kızım Mimar Sinan Üniversitesini hedef koyduğun da resim öğretmeni bir arkadaşımız "çıtayı çok yüksek koyuyor kazanamaz" demişti. "Kazanamasın, ama hiç olmazsa denemiş, hayali için çalışmış olacak" demiştim. Grafik istedi olmadı, çok zor kazanamam dediği resmi kazandı. Odasının her yerine  MSÜ yazmıştı, hayalini gerçekleştirdi, uçarak gitti okumaya.

   İstanbul canını çok yaktı, çok yalnızlık çekti, küçücük Manisa'dan çıkıp koca şehir de kaybolmadan yaşamak için çok didindi. Ama hiç pes etmedi, hiç isyan etmedi, hiç pişman olmadı. Kendisine hayranımdır "Amazon ormanında kahvaltı bıçağı ile yollar açtın kendine" derim her zaman. 

   Üniversitenin ilk yılından beri çalışıyor promosyon standları,  reklam, tv dizisi, film, tiyatro oyunculukları yaptı, skeçlere oyun yazdı. Tüm bunları torpilsiz desteksiz tek başına yaptı. Şimdi kendine yeni ormanlar arıyor elinde kahvaltı bıçağıyla dalacak, yüreğinin götürdüğü yollar planlıyor sık sık, yolu açık olsun daima .

   Küçük kızım geçen sene ilk sınavda panik yaşadığı için, puanı hak ettiğinin altında gelince çalışmayı bırakmıştı. Geçirdiği sıkıntılı dönem de ömrünün ilk antidepresanlarını içirdik. Çalışmadan girdiği ikinci sınav sonucunda, Ege ve 9 eylül de hayal ettiği bölüme girebilecekken "benim yapabileceğim puanla, olmam gereken yer oralar değil" diyerek gitmeyi red etti. 

   Çok üzüldü, üzerine gelen bir sürü insana karşı direndi. Biz ana baba da "o kadar üzülmeye değmez bir yıl daha hırpalanacaksın, git bunlar da üniversite" dedik. Bir kişi bile demedik yahu "bir daha denesin" diye. İşte bizim tırsak kuşak ile Y kuşağı na örnek oldu bak yine . 

   Kocaman bir yıl ana kız büyük keyif küçük üzüntülerle geçirdik . İlk sınavda aldığı çok güzel sonuçla martılar gibi uçtu günlerce. Çok büyük mutluluk yaşadım onu öyle uçarken seyretmekten .  İkinci sınavlar da  tarihin en zor matematik sınavıyla yıkıldılar, o yüzden sonuçlara bakmamıştı. 

   Dün sabah 13 de açıklanacağını okudum gazetede. Rahat olacağım son saatler diye korkudan yatağıma döndüm istediği yer olmazsa diye daraldım. Çocuklarımızın üzülmelerine engel olamayacağımız durumlarda, anne baba çok ama çok acı çekiyor. Ana baba olmanın en boktan yeridir o anlar .

   Uyandırmadım onu da, ne kadar geç baksa o kadar iyi diye, saat gibi kalktı ben iki kez baktığım da açıklanmamıştı. O tekrara bastı şak açıldı sayfa, bir sürü rakam anlamam imkansız. Kalbim güm güm, nefesim durdu sanki, gözüm evladım da (beni tanıyan bilir yeminle okul umurumda değil) rengi soldu, ben aklımdan binlerce teselli sözcüğünü taramaya başladım. 
   Usulca kazandım dedi kendini koltuğa attı. Laynn kazandısa neden soldu, neden bayılıyo gibi attı kendini, ben yanlış mı duydum oldum bir an. Sona sarıldık bir birimize. Sona da doğru mu hata olmasın dedi, anaam olurmu öle bişiii oldum yine , bir daha tek tek baktı ve HAYALİNE GİDEN YOLUN KAPISINI TEKMEYLE AÇTI.

   Sonrasın da kahvaltı hazırlarken, onun o küçücük haliyle o kadar kalabalık baskıya karşı aslanlar gibi direnişi, sisteme karşı koca bir yıl tek başına savaşması, kazanıp giden arkadaşlarına hüzünlenişi, kazanamazsam diye üzülmeleri  geldi aklıma (valla şu anda da ağlıyorum). Zaferine hıçkıra hıçkıra ağladım. Ömrüm de ilk kez mutluluktan ağladım. 

   YÜREĞİNİZİN GÖTÜRDÜĞÜ YER DE MUTLU OLUN doğurduklarım. Bir doğurmadığım dediğim veletlerim, yüreğinizin götürdüğü yerlere gidin, savaşın bunun için, yola çıkın, dayatmalara direnin. Hayatınız sadece sizin...