27 Ekim 2013 Pazar

Tansaş'la Bisikletli Pazarlar

  Bunu da yaptım yahu başlığa bak direk reklam gibi :)
Beş yıldır İzmir'de bisiklet biniyorum gruplarla. Bisiklet binenlerin sosyolojilerine kafa yorarım. Çok ilginç sonuçlar çıkar çok zaman. Soranlara özel anlatırım kendi yorumlarımdır kimseyi bağlamaz. Epeydir hiç bir grupla binmiyorum. Egolardan, başkan duruşlarından sıtkım sıyrılmış haldeydim.

    Serdar Uziş'i Erdal Siral sayesinde tanıdım, du bi turlarına gideyim dedim. "Tansaş'la Bisikletli Pazarlar" turun adı bu Tansaş sponsor, amannn şimdi sponsor da içimizi şişirir de dedim ön yargı olarak. Gelir müdürleri cen cen konuşur logolarını her yana yapıştırır bunlar da dedim. (Bisiklet festivallerinden kalma bu önyargılar bende).

   Erol Hülagü turun nesi desem bilemedim (fikir babası, sahibi, başkanı, müdürü, sorumlusu) hiç biri uymuyor duruşuna, hem hepsi hem hiç biri gibi. Öncelerden de tanışıyormuşuz parçaları birleştirince ortaya çıktı. Bisiklet sevenler birbirlerini hep tanır zaten İzmir'de. 

   Turun amacı bisiklet binmeyi teşvik etmek. Az bineni cesaretlendirmek, yol korkusunu yendirmek, grup sürüşü öğretmek. Çocuklar ve kadınların,  en yoğun olduğu tur grubu oldular. Organizasyonun egosuz duruşu ve bisiklet yolundan gidiş geliş, çok önemli çekim cazibesi yaratıyor bence. 

   Pazar sabahları saat 10 da Bostanlı Tansaş sahildeki köprüde buluşulup 10.30 hareket. Koçtaş karşısında iki kez de gidiş ve gelişte suluyorlar. 12 km sonunda Sasalı piknik alanında mangal köfteler meyva suyu ayran kola ile doyurulup, çeşitli yarışmalar yapılıyor. 12 km dönüşte başlama yerinde 14.30 da kahveyle karşılanıyoruz. En güzel kısmı da orası çimlerde sohbet edip yeni dostlar ediniyoruz. Ayrılmak istemeyenler saatlerce sohbet ediyor.

   Bu tura ihtiyacı vardı kadınların ve çocukların. 
Güvenlik içerisinde bisiklete binmenin hazzı yaşanıyor temiz havada. Çiğli'den gelen ve koltuk değneğini bisikletine asmış beyefendiler turun mavi boncukları adeta. Umarım uzun soluklu ve kalıcı olur, maşallah diyelim hep beraber nazar olmayalım :)

   Şimdi hayatım boyunca nefret etmişimdir logolu şeylerden, onca yıl iş yerimin logolu tişörtüne direnmiş biriyim ben. Paşa paşa yeleği de giyiyorum, bisikletime de numaramı takıyorlar demir atıma eğer vurulmuş gibi olsamda. Tek sebebi yapılan işe çok saygı duydum, sıfır egolarına hayran oldum, tur sonunda tek şikayet duymadım, tek tartışmaya tanık olmadım. Herkese eşit sevgi ve saygıdalar. Bu kadar yağla bana tek köfte vermişlikleri varsa tekerim patlasın valla :))

   Yazıma başlık olarak kullandığım için reklam ödemesi yapmaları şart zati :)) Sessiz sedasız tura katılan  Tansaş'ın müdürleri olduklarını bile anlamadığımız "köfte veriyoz olm bak ayran dediniz onuda verdik" diye kafamıza kakmayan yöneticilerine de tşk ederim. Bu model yöneticilerin çoğalmasını da dilerim. (Kesssin bana bu yazıdan sona bi kıyak yapar bu firma) :))

   Boş boş evde oturmayın pazar günleri, bir sürü güzel insan spor yapıyor, sohbet ediyor sosyalleşiyor, hatta önceden gelen 15 kişiye ödünç bisiklet bile veriyorlar. Bunca reklamdan sona artık kıpırdayın. SOKAĞA ÇIKIN BİSİKLETE BİNİN HAYATINIZ DEĞİŞECEK İNANIN...  

13 Ekim 2013 Pazar

Nezlemle Çok Samimiyiz

   Nezleyim çok fena, kafam bi dünya gitmem gereken orada olmamın şart olduğu bir  dost mevlütü var önümde. Evde konuştuk nezlemle "bak bu gün orada olalım, camide top patlatır gibi hapşurup rezil etme beni, delikanlı gibi gidip gelelim, evde dağıtırız he hacı uyar mı? dedim. 

   Ergen mizaçlı nezlem harbiden sağlam çıktı. Sanki beni hasta eden o değilmiş gibi, sağlıklı gittik geldik çıt çıkarmadan. Arkadaş eve bi girdik sanki parti  veriyo şerefsiz, makinalı tüfek gibi hapşurup, eller havaya şarkılar gibi şırşır akıyo burnum.

   Muhteşem Sülümanın anası Hafza'ya yaptırdığı camideydi (babab çakallar hemen bildiniz demi Sülüman deyince) mevlüte çok erken gitmişiz. Oraya yakın bi arkadaşa takıldım azcık, sona da caminin kadınlar kısmının içersi dolmuş, dışarı da kaldım. Bereket hava çok güzeldi.

   Zaten giresim de yoktu, nedense bu kez giden arkadaşımın gençliğinden şokundan olsa gerek, bu ritüellerin hiç birine yakın duramadım, içine dalamadım. Oysa çok severim acımı hafifletirdi, dostumuz Hasan'ımızın gidişine hala inanamadığımdan sanırım.

   Eski arkadaşlarım oradaydı Belgin'le lafladık aynı çocuksuzluk yolundan geçiyoruz bu yıllar da, başka biri atarlandı laf soktu, şakkadak yanıtını aldı (hazır cevaplığımı severim). Mehmet Tunca'mın kızlarını özlemişim sarılıp sarmalandık. 

   Sona giden dostumuzun evine geldik, kendi yaşıtlarım mutfağa konuşlandı, inanılmaz sigara içiyorlar, ben zaten oturmam sigara içilen ortamda. Çok şaşırdım ama, benim çevrem sigara içmeyen, spor yapan sağlıklı beslenen insanlarla dolmuş ya, herkes öyle gibi yerleşmiş algıma, ondan inanılmaz şaştım hepsine.

  Salmışlar kendilerini, çok mutsuz çok formsuzlar. Tamam biz de mutsuzuz gidişattan ama, sporla eğleniyoruz yav çok zaman.

   İçin de 47 yıl yaşadığım Manisa'mın, beş yıl sona ilk kez caddelerin de yürüdüm, Manisa kebap yedim. Manisa kusuruma bakma ama seni hiç özlememişim, geri dönsem demedim, hüzünlenmedim hiç. Kendi doğduğum şehir de hayalet oldum bu kez. Bir tek tanıdık görmedim yollarda, sokaklarda, hiç bir dükkan sahibini tanımadım herkes yabancı olmuş. Çok karanlık, çok kirli, çok kalabalık geldin. Ve 47 yılı beş yılda unutacak bir ruhum varmış, bende az şerefsiz değilmişim ha, (kendime de çok şaştım).

   Ve ışıklı aydınlık İzmir'im, seninle de aşkımız ne kadar devam eder bilmiyorum. Ben de bu şerefsizlik varken, yanımda da Şerif varken, biz bi köye yerleşip seni de unuturuz lan. Bu gece ben bunu da anladım ki, hiç bir yerde kökümüz yok, göçebe romanlar gibiyiz gideriz dedim bile. Nereye olduğunu gelecek getirecek. 

   Hapşuuu hapşuuu hapşuuu lan olm 02 ye geliyo saat, partiyi bitir de uyuyalım artık sevgili nezlem :))


    Bu yazımdan sonra dost Hüseyin Tekeli paylaştı bunu, dünkü ruh halime de çok uydu.

"Anlaşılan, insan, hayatında en az bir kez doğduğu yere geri dönmek zorunda kalıyordu. Ya orada, geride kalan şeyleri almak için ya da kendisinden kalanı da geri verip bitirmek için..."          Hamdi Koç - Çığlak ve Yalnız

7 Ekim 2013 Pazartesi

İçe Yolculuk

   Bu başlığın gerçek anlamını çok az insan bilir, çok ama çok azı da, kendi içine yolculuğa çıkabilme cesaretini göstermiştir. Çok değerli nadir parçalardır onlar,  yolculuklarından inanılmaz değişimler elde etmiş, her yanları kanaya kanaya, çıraklıktan ustalığa doğru, yollarına devam ediyorlardır.

   Peşine düştüğüm insanlar onlardır, ömrümde çok azıyla tanışma bahtiyarlığına ulaştım. Onlar senin kalkanlarının arkasını iki saniyede tarayıp net sonucu bilirler. Şaşakalırsın o kadar hızlı anlaşılmaktan, çıplak gibi hissedersin kendini.

   Elli yıllık hayatını iki saatte paylaşırsın, bir ömür tanışıyormuş gibi olursunuz. Keskin bir huzur taşırlar ruhlarında, bulaşıcıdır da etrafındaki bitkilere hayvanlara bile geçer o huzur. 

    İçe yolculuğun bendeki tanımı şöyledir. "Kendi ruhundaki her girdi çıktıyı bilirsin, geçmişinden taşıdığın tüm karanlık odalarına korkarak girip, o odalara aydınlık pencereler açarsın" Birisi sana seninle ilgili "bunu neden böyle yaptın"  dediğinde net bir açıklaman olur bilmem, bilmiyorum yanıtları olmaz, bilmediğin bir şeyle de karşılaşırsın. Seni karşılaştırana minnet duyarsın. Nedenini bulmak için bir iç yolculuğuna daha bahanen olmuş olur.

   Çok zaman düştüğün derin bir uçurum büyük bir acıyla başa çıkamayışın, ya da bir depresyon tedavisi, bir psikolog, bir psikiatrist, bazen de minicik bir neden, belki de sadece bir dost lafı iteler seni o kapıdan içeri

   Yeni hayatıma katılan insanların ruhlarında, en çok bu kısmı heyecanla, önemle incelerim. Son yıllarda en çarpıcı gelen üç ruhtan bahsedeceğim.

    Birinci, sağlam yollardan büyük depremlerden geçmiş yalnız yaşayan bir kadın uzun uzun uğraştım ürkütmemek için. En sonunda bizim mutfakta bir kahvaltı da kapısını açtı ruhunun (bana değil ha kendine) içeri baktı ama, hızla kaçtı. Benim geçmişimde yüzleşilecek bir şey yok, hepsini yaşadım geçti dedi.  

   İkincisi evli çocuklu, o da hiç bilmediği bu arenaya çocuğu için ucundan bulaşmak zorunda kaldı, anlamak öğrenmek istiyor evladını. Kendi ruhunu çözemeyenin başkasına, ruhtan yana yardımı olamaz, yardım da değildir zaten, geçtiğin yoldaki tecrübeni aktarabilirsin ancak. Neyse o arkadaştan hiç umudum olmadığı halde, çocuğu için yavaş yavaş açtı kapıyı, içine bakıyor şimdilik. Benim yamacımdan kopmama nedeni belki de budur, ben habire itiyorum "gir yürü yolculuğuna" diye. Dürüstçe "bunları hiç bilmiyordum ben, öğreneceğim çok şey var" diyor ve öğrenmek için canla başla uğraşıyor kendisiyle.

   Üçüncü de evli, çocuklar yuvadan uçmuş, sağlam konuşuyor akıllı, farkındalığa kafa yoruyor. Ama ne zaman kendi ruhunun kapısına getirse bir şey onu "boşverrrr " diyorum  geçiyor dedi. "Bunu neden böyle yaptığını hiç düşündün mü?" dedim. "Bilmiyorum dedi, sen hepsini biliyorsun galiba" dedi. Ve hoşlanmadı sanki bu işten. 

   Üçü de kendilerinden kaçıyorlar gibi geliyor bana, ortadaki yürümeye başladı ama, ne kadar isteyecek o yolculuklara çıkmaktan, ne kadar zevk alacak bilemiyorum çünkü amaç evlat için. Oysa insan sadece kendi için çıkmalı içe yolculuğuna, yalnız ve neden kendin olmalısın.

   Hayatımı heyecanlandıran bekleyiştir, kendi yolculuğundan biriktirdiklerini paylaşacak insanları beklemek. Sanatta var, edebiyatta daha çok, sinemada daha az, ondandır kendimi her gün bir film, bir kitapta arındırmam. Kendi yolculuklarının izlerinden taşıdıkları ile sizinle ruhdaş olan ustalara selam çaktım.

    Ruhlarına hiç bulaşmayanlara da eller havaya parçalar çaldırıyorum, ben de oynarım hep beraber söyleyelim ama, onlar da gerekli yahu  :))  

3 Ekim 2013 Perşembe

Delikanlı Duruşlu Olmak

   Benim büyüdüğüm yerde "delikanlı" olmak cinsiyetten çok karakteri ifade eder. Delikanlı olmak dürüst, merhametli, ezilenin yanında olmak gibi bir sürü sağlam kişilik parçaları içerirdi. Oradan kalma alışkanlık sanırım yeni tanıştığım insanın karakterini bir köpek gibi uzun uzun koklarım.

    Kimseyi şakkadak sevemedim ben, gözlemlerim yaşamın içindeki duruşunu. Çok sonra yavaş yavaş severim, derinden sevdiğim çok ama çok az insan vardır, dizi geçmeyen suda sevdiğim çok insan vardır (ironime kurban nassı bi laf oldu lan, kullanırım ben bunu sık sık ) derin insanlar onlarla her yola çıkılır. 

   Başına bişi gelse ilk onlar koşar, nasılsın derken gözlerine bakarlar derin derin. Gerçeği sözcüklerde değil gözlerde ararlar. Hayatın içindeki duruşları da sağlam delikanlıdırlar.

   Bu gün ki delikanlılık tanımı nedir, anlamaya çalışıyorum, ama anlayamadım daha. Hiç yanılmadın mı derseniz, yanıldım yahu çok kez hem de, görüntünün arkasında şok edici karakterler gördüm, onları da ayrıca kutladım. Çok başarıyla kurgulamışlar ve oynuyorlar kendilerini. 

   Delikanlı duruşa örnek olarak, basından tanıdığım çifttir, kendilerine dağ başında kimseye muhtaç olmadan hayat kurmuş iki gencecik insan. Alakır vadisin de kendi yağlarıyla kavruldukları kimseye muhtaç olmadan yaşayan Birhan Erkutlu ve Tuğba Günal.

   Delikanlı duruşlu olmayan evliliklerde de, biri birinin parasının konforunda semirir. Sonra da ağlaşırlar "ay çok mutsuzum" diye. E boşan dersin, "nasıl yaşarım ekonomik olarak" derler . E o zaman zırıldama da arkadaş. Bu iki gençten feyz alsınlar. Yaşanır, her şekilde kimseye yük olmadan yaşanır. Sadece istemek gerek.

    Tek başına yaşamasını beceremeyen insana saygım yok. Sanırım annemden miras kaldı bana bu, çalışkana tapma huyum. Kimseye eyvallah etmedi her tür işte çalıştı badana boya, temizlik, tarlalarda pamuk toplama, bağlarda üzüm kesme, hasta bakma, kendi delikanlı gibi yaşadı ama, abilerimi çok yaydırdı gölgesinde. 

    Delikanlı olmaya uğraşın, yaşınız kaç olursa olsun öğrenilir bu. Kocanıza, karınıza, evladınıza, ananıza, babanıza kıçınızı dayamayın, her dem kendinize tutunun. Ölürler dağılırsınız. Kendi hayatlarına giderler, durmadan onları suçlarsınız. Eşiniz başkasına aşık olur yıkılırsınız. Mızıl mızıl ömür boyu öten sevimsiz insan olursunuz. 

   Bir de direk, olmaya gerek duymadan, delikanlı doğanlar var ki, sayıları çok azdır sonsuz saygı görürler yaşadıkları sürece. Etrafınıza gözlemci gözlerle bakın göreceksiniz onları, şu anda aklımızdan geçen DELİKANLI DURUŞLULARI selamlayalım hep beraber, gülümseyerek...