31 Mart 2013 Pazar

Yalnız Sokağa Çıktım

 Bu gün  küçük kızımla kahvaltı yaparken, beklemediğim sert bir eleştirisi ile incindim, kırıldım, bir posta ağladım. Sona çamaşırları astım, aldım bisikletimi, sessizce çektim kapıyı çıktım evden.

   Pazar günü, hava şurup gibi, bahar delirmiş olunca Bostanlı sahili de çıldırıyor. Köpeğini alan, çocuklarını kapan, bisiklete patene kaykaya atlayan resmen istila ediyor, her santimini. Zorla aştım kalabalık barikatını, bisikletli bebişlere bakarken gevşemeye başladım. 

   Bisiklet formalı bir hatuna "hadi Kaklıç'a gidiyom gel" dedim, döndü takıldı peşime. Laflaya laflaya gidiyoz, köprünün iki yanı bisikletli doluydu, az yaklaşınca "Semra ablaaa" nidaları koptu. Vayy bizim veletlerden bi grup, haydeee muhabbetle bastık pedala. Kaklıç kahve de uzun bi çay, kahve , soda faslı kahkahalar içim açıldı gitti bile. Geç olduğu için herkes daha ileriye gitmek istemedi, aynı grup dönüşe geçtik. 

   Yolda bi arkadaş, elinde janti bi yol bisikleti ile yürüyo, durmadan "sorun var mııı ?" dedik. "Yok dedi" sona da "lastiğim patlak ama, yürürüm az kaldı" dedi. Zank diye durduk (sanki  ben yaparmışım gibi, havamı yesinler) Yıldız ben yaparım dedi, Derya bendeee yaparımm, dedi köprüye az vardı, oraya çöktüler. Vallaa çatır çatır yamadılar lastiğin, iki kocaman deliğini. Baktık  şaka kaldırıyor arkadaş,  eze eze kahkahalarla tamiri bitirdik. Aklı durdu adamın, bizim amazon Zeynalarından tırsmıştır :)

   Grubun çoğu tamir anında yola devam etmişti. İkisi daha iskelede ayrıldı. Ben ve Derya aldık biralarımızı, bizim mahallenin girişinde, sahile bir banka oturduk. Akşamın alacası çökerken, ruhumuzun alacasına daldık çıktık. Annesi henüz yeni "gidiyorum ben" dedi acısı taze, benim anne acım bayat, uzun bir  sohbet ettik. Akıttık hüzünü, umutlar yeşerttik. 
   Bir ara ağlaşarak sarıldık birbirimize, o arada geçen bir erkek grubunun şaşkın bakışını gördüm. Layyyn kessin lezbiyen sanmışlardır biziiii, valla elim ayağım karıştı. Velet arkadaşım birde güzel sarılıyo, yav ulu orta sarışmayak bundan sona adımız çıkıcek :P

   Gün ağlamalı başladı, kahkahalı sürdü, hüzünlü terapiyle bitti. Yalnız sokağa çıktım, bisikletimin getirdiği insanlarla, keyif aldım hüzün dağıttım. 

   Arkadaşıma da söyledim, bizi yaşamın yol ağızlarında bekleyen, bir sürü güzel insan var.  Sadece yürümeye devam edelim ve insanların bize ulaşmalarına izin verelim. Ruhunuzu çürütenleri de çıkarın hayatınızdan, yürüyün gidin ... 

   
   

22 Mart 2013 Cuma

Beni Size Yapılanlarla Kimseye Düşman Etmeyin

   Uzun yıllar sona, oku çalış dönemi bitince, eve kapandığım yıllar da, kadınları daha yakından tanımaya, çaba harcadığım bir dönem oldu . Yoksa ben düz mantık erkeklerle, daha rahat etmişimdir. 
Çocukluğum, sokakta tüm erkek oyunlarıyla geçti, çelik çomak, yakar top, 9 kiremit, toka, cambalik, futbol (kaleci olurdum), bisiklet (benim olmadı hiç verirlerse binerdim) . Çok az kız oyunu oynadım, evcilikler içimi bayardı benim hep.Şimdi nasıl 29 yıllık evliyim şaşırıyorum hala :) 

   Erkek Sanat'ın, Endüstri Meslek olduğu ikinci mezunlarındanım,okulda  600 erkek 60 kız, doğal olarak erkeklerle her türlü maskaralıkta vardım. İş yeri ilk girişim de 100 erkek tek ben, sona 1000 erkek, 10 kadın olmuştuk. Hep erkeklerle yaşamışım neredeyse uzun bir süre.

   İşten ayrılıp eve kapanınca, başladı apartman ve mahalle kadınları gelip gitmeye. Lan bi toplanıyolar öğlen gibi geliyolar, yiyolar içiyolar, çocukları yiyo, uyuyo, uyanıyo, sıçıyo, işiyo, ağlıyo akşama kadar oturuyolar. Kocalarını bir anlatıyolar arkadaş, anında adama düşman oluyom, sokakta görsem suratına tükürecek moda geliyom. Anaaa bi bakıyom daha akşam yemeğinden sona, girmiş kocasının koluna şen şakrak bi yerlere gidiyolar. Hayatlarındaki onlara kötü davranan herkesi anlatıyorlar, ama ilişkileri hiç kesintisiz sürüyo.

   Uzun süre anlamaya çalıştım bunların patolojilerini. Sonra baktım ki sadece kadınlar da değil, az da olsa erkekler de de var bu ruh zayıflıkları. Teşhisi koydum, uzun sürede bunlara napılacağını düşündüm. O kadınlarla o toplaşma işini anında bitirdim, bi de söledim yüzlerine "lan bi geliyonuz akşam sizi zor kovalıyorum, gidin gare kocalarınız gelecek" diye , içimden geçen her duyguyu, sorarlarsa sahibine de iletirim.

   "Laynn durduk yere kocalarınıza düşman ediyosunuz beni adamı tanımam etmem, anlatmayın bana bundan sona", diye o açıkları da tıkadım.Yürüyün gidin dedim. Sonra ruhu zayıfları tanıdım, (erkek, kadın) onlara hala acaip şaşırma dönemindeyim.

   Şimdi bunlar da kendilerini duygusal olarak  inciten arkadaşlarını anlatıyolar. Ama harbiden iyi anlatıyolar dakkada beni üzüntülerine yakın koruma atıyolar. Onlar adına üzülüyorum, kızıyorum, bu naif duygusal insanları inciten ruhlara, öfkelenip hayatımdan uzağa fırlatıyorum. Durduk yerde, duygusal kaoslara sürüklüyolar beni.

   Uzun uzun konuşuyorum incinenlerle, "sana böyle davranmasına izin verme, yüzüne söyle, bunu hakedecek napıyorum diye sor ? " diyorum. Yanıt da şöle oluyo genelde, "ben söyleyemem, söylerken elim ayağım titrer, bana da sormasın, o gerginliğe gelemem, sölesem nolacak, benim dememle düzelecek mi ?". Haydaa bi de buna üzülüyorum. Durduk yerde, incitenlere olumsuz duygular üretiyorum. 

    Anaaa,  sona bir duyuyorum ki, bunların muhabbetleri tam gaz sürüyo. Beraber bir sürü atraksiyonlar yapılıyor, çok zaman da bana söylenmiyo, hatta "sen onu sevmezsin, ben senle yalnız görüşürüm" olunuyo.

   Tıpkı akşam yemeğinden sona, kocasının koluna girip giden kadınlara baktığım gibi,  kocaman bir şaşkınlıkla kala  kalıyorum.

   Bu ruh hallerinden öğrendiğim şu oldu. Bunlar asla değişmezler, hatta mutlular bu ruh hallerinden, farkında bile değiller sana olandan. Sen söylediğinde seni kafayı yemekle suçlayan gözlerle bakıyorlar bi de haaa.  
   Alayına bi s....rrr olun, hayatımdan dedim. O ev kadınlarına koyduğum bariyerleri, bunlara da kodum. İyi ol mesut ol benden uzakta ol. Mutlu mesut, birbirinizin arkasından konuşup durun,  sizi bir yere taşımayan, bir şey katmayan, adına dostluk dediğiniz, ortamınızı paylaşınız.

    Valla tek kelime olumsuz yargım varsa, bisikletimden düşeyim, ben sizi severim. Bu olumsuzluklarınız dışında iyi insanlarsınız, ama bu ruh halleriniz bana iyi gelmiyor. Durduk yere düşmanlar ediniyom, hem de bana bişi yapmayan insanlara karşı, sayenizdeeee. 

   Şimdiii eğer bu yazıyı okuyorsan, bunları kulağına küpe yap , kendini tanırsın sen, bu kadını seviyosan eğer onu da azcık  tanıyosundur , Tersi pistir, sağlam telli, delikli zımba koleksiyonu sahibidir de ve, bana düşmanlar edindirme, ağzına sıçanları haklayamıyosan, bana anlatma .  Bir deee o insan hayatının,  sır olabilecek olumsuzluklarını, sana dostusun diye anlatmıştır "banaaaaa anlatmaaaaa, sırdaşşşş ol delikanlı ol  laynnnn" 

   Bu tip erkek ve kadınların, dolduruşuna gelenlerin evlilikleri de , kaynana gelin görümce senin ailen benim ailem kaosunda, cehenneme dönüyordur heee. Bu da aklıma şimdik geldi, vayyy beee dayanılmaz çile, düşmanıma dilemem.

   Sadece bana değil, kimseye yapmayın bunu, bu duygularınızı yenmeyi başardığınız an, kendi ruhunuzda bi kaç level atlamış olursunuz. İç dünyanız huzura yürür, daha keyifli, neşeli, GÜVENİLİR, insanlara dönüşürsünüz.

   Konuşacak çok konu var, sinema, edebiyat, spor,hele hele kendi ruhunuz umman, anlat dur sabahlara kadar, mest olur dinlerim. Anlaştık mııı ? Hadi gel bakam, bi makas alam, yine de bana fazla sokulmayın bu aralar. Hadi annem kendine kötü davrananlara  izin verme ...   

21 Mart 2013 Perşembe

Büyük Kızım İlk Göz Ağrım

   20 Mart dün büyük kızımın doğum günüydü. Annelik adına herşeyimin ilkini onunla yaşadım . Çuvalladığım anlarım çok olsa da, annemin yardımı, Şerif'in harbi paylaşımıyla, çok rahat büyüttük onu.

   Doğum doktorumuz arkadaşımız Hakan'dı, 9 eylül üniversitesinde  görevliydi, o zamanlar normal doğuma almıyorlardı orada. Ayda bir kez Konak doğum evinde nöbetçi oluyordu, o güne denk gelirse, o girecekti doğuma. Denk gelmezse bir arkadaşına yönlendirecekti. Tüm takibimi Hakan yapmış, başkasıyla doğuma girmek panik yaratıyordu bende. Arkadaş sıktım sıktım ayarladım, vallah o gün doğurdum heee :)

    Doğum yaklaşınca, sabahları annem gelir oldu yanıma, evde yalnız kalmıyayım diye. Geldi beraber  
tam kahvaltı yapıyoz. Bir işaret geldi, annemin el ayak  dolaştı ne yapacağını bilemez hale geldi. Çok şaşırmıştım, güçlü kolay dağılmayan bir insandı aslında annem. Eline fabrikanın tlf. numarasını tutuşturdum, karşıdaki Ecza deposundan Şerif'e tlf açtırıp gelmesini istedim (tlfların bu kadar yaygın olmadığı zamanlar diye, 50 yıl öncesi sanmayın çarparım heee ). Valizim günler önceden hazırdı, annem ona bile ağladı, aman da "kendiciği çantasını hazırlamış" diye. 

   İş arkadaşımız Ercan bir araba ayarlamış, Şerif annem Ercan ben Manisa'dan İzmir'e yola düştük. Arabanın eksik bişileri varmış, yolda trafiği görünce ceza yemeyelim, diye "doğuma gidiyoz" desem yutmaz polis, (benim karnım küçücük, hafif göbek ayarındaydı) "yat çabuk, battaniyeyi ört hastamız var" diycem dedi. Öyle yaptık, valla devam edin dedi polis.

   Vardık hastaneye ilk muayenemi yaptı Hakan ve yatırdı beni. Orada ağladım işte, dışarı çıkarıyorlar refakatçileri, ağrı odasında  yapayalnız oluyorsun. Ağlamama kıyamadı bir doğum bekleyen, teselli etmişti beni İzmir Kız Lisesinde öğretmenmiş. "İnşallah bana benzemezsin bir haftadır buradayım bir türlü doğuramadım" dedi. 
Aklım çıktı laaaan benim geldiğim yerde dinlediğim onca abuk sabuk doğum hikayelerin de böle bişi yoktu .
   O hikayelerde evde doğuranların uzun sürüyo hastanede şakkadak doğurtuyolar deniyodu. Sonradan öğrendim yav alayı efsane, kahramanlık destanı gibi, korku gerilim tadında anlatıyolarmış hep doğum öykülerini :)

  Arkadaş o toplu ağrı odası gibi, manyak bir deneyim yaşamamıştım hiç. Hakan anlatmıştı bu toplu ağrının normal hastanın psikolojisini bozduğu için ayrı odalarda olmalarına ikna etmeye uğraşıyorlarmış, hastane yönetimini. Kadınlar toplu halde tuvalette sigara içiyorlar, aralarında koyu sohbet kurmuşlar, bok kokuları eşliğinde. 

   İçlerinde 5. doğumunu yapacak, harbi koğuş ağası ruhunda, Dilber Ay model bir kadın, gözlerini kısarak, karnıma bakıp, bana "sen naapmaya geldin ?" dedi. Ben zaten iyice korkmuşum başıma ne gelecek diye. "Doğurmaya geldim" diye sesim zor çıktı. Alla allaa karnında küçücük deyip son moralimi devirdi kadın. Lan bakıyom onun karnı benim 4 mislim. "Kesin fare gibi bişi doğurcam" bennn diye ağlamaya başladım.

   Bir de kocası hastanede hademe olan bir kadın vardı. Bir tek gecelik kalıyo üzerinde, donu çıkartıyolar, ben sonuna kadar direnmiştim çıkarmadım yav. Arkadaş, o kadın ağrısından ortalığı birbirine katıyor, kendini yatakta oradan oraya atıyor, her atışında her yanı görünüyor, ömrümde anamı görmemişim çıplak bundan da hoşlanmıyorum.
 Dehşet içindeyim, kesin ilerleyen zaman da, bu kadının ki kadar büyük acı çekeceğim diye.
 Anaaa kadının kocası bi geldi kadın şakkadak sustu, bıdı bıdı lafladılar kocayla, adam gitti kadın yine aynı şiddette bağırmaya başladı. Adam uğruyo kadın susuyo, gidiyo çığlıklar atıyo, şaşıp kalmıştım.

    Lan fabrika gibi,durmadan yeni hastalar geliyo, gelen bi kaç saat bağırıp çağırıyo, bi gidiyo şak doğurup başka odaya alınıyor. Hastalar değişiyo, Öğretmen hanımla ben bekliyoz. Kadın bir de bir haftadır bekliyomuş, sinir bozucu o kimsesiz bekleyiş.

  Yeşim henüz tıpta okuyodu o da doğuma girecekti, alıp geldiler. Doğum uzuyo Hakan gerildi sezeyana alalım diyo, ama hastane başhekimi kadın doktor muayene edip onay vermesi lazımmış, hadi bi de onun için yattım o çıldırtıcı masaya (zor ikna ettiler, bunu red ettim bir süre yatmam diye ) 
 Kadın da bana soruyo, "basketçimisin?" hayır. "Voleybolcumusun?" hayır. Atletzmcimisin ? Hayır . Kadın kızdı sesi sertleşti "spor yapmıyomusun ?" hayır. "Neden?" diye gürledi. "Bende boyum daha çok uzar diye korktum ondan" dedim. Kadında Adile Naşit model, heeeeh şimdi oyacak lan bu beni derken. Kadın bacaklarımı yokladı, şap şap vurdu (heee taciz ediliyom, ne gülüyonuz len) "kaslara bak, bu beden aslanlar gibi, normal doğum yapar"  dedi miii sıçtık dedim. 
  Lan hangisi doğru Hakan'ın ki mi ? Kadının ki mi ? Allamm ölücekmiyim, ya çocuğum ölürse diye çok ağladım. 

   Kalabalık bir ordu ile 3 doktor bir sürü hemşire ebeler  bir doktor adayı, saltanatla doğuruyom ama nasıl bir dehşet ve korku içerisindeyim anlatamam.  Hehehe doktor adayı  Yeşim'i odadan attı Hakan. Çünkü, Yeşim duvara dayanmış çığlık çığlığa ağlıyordu Zekiyemmm diye. Ben onu gördükçe, doktor adayı ağlıyosa kesin ölüyom ben diye ağlıyorum, ağlamaktan nefes tekniklerine onca çalışmışlığımı kullanamıyorum. Sinüzitlerim şişmiş, burnum tıkanmış. Muazzam bir orkestra gibi, bağırışlar, nefes aalll, ıkınnn, hadiii geliyooo, telkinleri içinde herkes çalıştı o anda, güç bela doğurdum. Maşşallah tosun gibi di, ilk göz ağrım boy bos şahane, saçlar kulaklara kadar. Ama çok korkmuş ve morarmış doğdu, tüm gece da avaz avaz ağladı durdu.

  Ben de o kadar korkmuşum ki, Hakan "bebeği gördüğüm an seni uyutacağım" demişti. Yaptığı onca uyuşturucu ile Hakaan Hakaaan diye söylenmişim saatlerce. "Yahu bir deveyi uyutacak ilaç verdik, seni uyutamadık" demişti. Korkudan salgılanan adrenalinden bence . 

  Yeşim, annemle Şerif'e de bir travma yaratmış doğdu diye haber verecek yanlarına gitmiş habire ağlıyor, Zekiye diyo hıçkıra hıçkıra ağlıyo Allah demiş annem kızıma bişi oldu , o da başlamış ağlamaya, Şerif fenalaşmış.Yemin etti o gün, bi daha senin doğumuna girmicem diye. "Küçüğü bensiz mi doğurdun" olmuştu, ikinci kızımı gördüğünde ilk lafı :)

   Anneliğimin ilk heyecanlarını, ilk keyiflerini, ilk ergenlik tepelenmelerimi seninle yaşadım. Hiç bir gün pişman etmedin beni, iyi ki benim kızımsın, iyi ki ben doğurdum seni, büyüten anneannen oldu iyi ki. O yer evlerinin olduğu sokakta büyüdün iyi ki.

  Sağlıkla, henüz yaşamadığın mutlu anlarının çok olduğu ömrün olsun kuzum, AŞK zaten yaşam tarzın oldu bile. Nice yıllara BÜYÜK KIZIM ilk göz ağrım ...




  

18 Mart 2013 Pazartesi

İlişkilerin Matematiği Var mıdır ?

   Geçen gün sevdiğimiz bir bisikletçi dostumuzla laflıyoruz "eşimle tanışsan, onu da etkilesen, sosyalleşse, bir hobi edinse, içine kapandı çok" dedi. Frensiz içimden geçeni rahat konuştuğum bir dostumuz olduğundan, içimi döktüm . Size de aktarayım.

   Kendimi arama yollarında edindiklerim, beni mutlu bir insana dönüştürdükçe, çok sık duyar oldum bu istekleri. Veletlerim "annemle, teyzemle, ablamla tanışsan birlikte bisiklet binseniz" demiştir. Kuşağım "benim eşimle tanışsan bisikleti sevdirsen" demişlerdir. 

   Kendimde yıllardır uğraştığım, hala bir sürü yıkık dökük yeri olan ruhuma, tuğla, harç taşımaktan yorgunum. Öyle şakkadak gelinmiyor buraya. Geçtiğim, hala yürüdüğüm  yolun en sağlam izleyicisi Şerif'tir. Keşke anlatabilse (korkar ayol hoşuma gitmeyenleri söylerse başına geliceklerden ) hala depresyona girip girip çıkıp çıkamamalarımı.

   Bir insan "kendisi istemedikçe, kimse ona yardımcı olamaz, onu gelişmeye zorlayamaz, kendine kendinden başkası ancak destek olur, ama yolu sen bulur sen yürürsün" diyen de eşine yardımcı olmamı isteyen de dostumuzun bizzat kendisi.

   Kendinde aldığı yolu hayranlıkla izliyoruz. Beş yıldır tanışıyoruz. Günde 2-3 paket içtiği sigarayı bıraktı, içkiyi bıraktı, bisiklet sevdalısıydı zaten, uzun yollar yapmaya başladı. Her daraldığında, pedala bastıkça rahatladığını sorunlarını unuttuğunu anlattı. Asık suratlı, durduğu yerde duramayan sürekli hareket eden, oturamayan, her cümlen de içine darallar basan adamdan, sapsarı benizden, çökük bedenden mucize yarattı. Resmen YARATTI ve tek başına,  sadece bisikletiyle. Her gördüğümde alkışlayasım geliyor. Gülümseyen, keyifle uzun sohbetler yapılan, neşeli bir insana dönüşüyor hem de hızla. 

   Kimseye yardımcı olamayız, ancak onlar isterse seve seve tecrübelerimizi paylaşırız, o kadar, başka bir yardımımız dokunmaz. Eskiden herkesi değiştirebileceğime  inanırdım, şimdi hiç kimseyi değiştirmeye uğraşmıyorum değiştirilemezler ki. Dört tekerine takoz konmuş kamyonu itmeye benzer bu, kakıt dur gare tek milim kıpırdatamazsınız. Ömrüne emeğine yazık, ya oldukları gibi kabul edin, ya da hemmen kaçın oradan hemmen (sıkça kaçar oldum ben, arkama bile bakmadan )

   Bir de "bir arkadaşım var aynı sen, bir tanışsanız çok seversiniz birbirinizi"ciler var. Orası apayrı bir mecra "birbirimizi çok sevecekler" dakkada nefret ederiz birbirimizden :) 
   Çünkü, ikimizi seven insana şaşarız, diğerimizi de seviyor ya, "nassı iş lannn yanii bu, manyağın, sevimsizin, gerzeğin, iç kapayıcının, darlatan ruhlunun tekini de, beni de seviyor. Bir de birbirimize benzetiyor. Yuh artık diye, içimizden geçen altyazılarla, sonsuza kadar birbirimizi sevememe moduna  girmiş oluyoruz . 

   Ben tüm sevdiğim insanları, beklentisizce (birbirlerini sever, sevmez karışmam)  birbiriyle tanıştırırım, çok kez beni sallayıp birbirleriyle dost olurlar. Bu aralar bir veledimle bekarları eşleştirmeye uğraşıyoz "olur mu ki, uyarlar mı ki " diye. Ama henüz projemizden "tamam lan olur bak, bunları tanıştıralım" sonucu çıkmadı. Maşallah herkes, Bret Pit'le Adriana Lima peşinde,Dany de Vito'lar, Aliye Rona'lar bile :))

   İlişkilerin matematiği, kuralı yoktur . İçimizdeki duyarlı yerlere dokunanları severiz, tekmeleyenleri sevmeyiz, bu kadar nettir sonuç ...

15 Mart 2013 Cuma

Haşimato Ve Menopoz

   Haşimato hastalığı bulan Japon doktorun soyadıymış, adı Hakuru abi . Sekiz yıldır sallıyo beni sağolsun . Terletiyo, depresyona sokup çıkarıyo, donduruyo, pişiriyo, çok çalışkan çokk . Onunla kurduk tezgahı, bi minik hapı var, alıyoz azgın gidişine dizgin oluyo işte, idare ediyoduk da, hoooop menopoz giriş yaptı ufaktan.

   Onun da uzun bir giriş taksimi oluyor roman gibi haspam. Giriş, gelişme, sonuç hepsini başarıyla tamamladık da sonuç kısmında uzatmaları oynuyoruz daha . Müthiş atraksiyonlar yapıyorlar ikisi beraber, büyük aşkla bedenimde deli hayat yaşıyorlar.

   Menopozun gelişme bölümün de basan ateş ve fenalıktan hızla soyunmak için, yaz, bahar, kış olacak şekilde giyinmeyi öğrettiler ilk olarak . Ansızın çıkarıyosun üzerindekileri (çıplak kalmıyoz lan badi  giyiyom içime heralde ). Tuvalet ve soyunma kabinlerin de zor anlar yaşıyorsun, ateş ter fenalaşıyorsun kendini ecelsiz atıyorsun dışarıya.

   Müjde Ar anlatmıştı bir yerde, elbise deniyormuş bir mağaza kabinin de fenalaşınca atıyo kendini dışarıya.  Sütyenle bi çıkıyo adamın biride karısını bekliyomuş Müjdeyi görünce şoka girmiş adam "ömrü boyunca bir daha göremiyeceği sütyenli Müjde " diye dalga geçmişti . Aynen o hale geliyosun ben daha çıkmadım o halde yav :)

   Yaz kış sokağa çıkıyorsam, mutlaka bir hırka oluyo çantamda. Hayranım öle zırt diye tişörtle çıkana üşümeyene, pişmeyene. Ömrümce üşüdüm menopozla ısındım azcık da fenalaşmasan yanma anında şikayetim olmaz valla. Bu hale dayanamayan çok arkadaşım, hormon ilaçları aldılar kanser yapma riskine rağmen .

   En fenası evde hareketsizsem, dakka içinde üşü giy hırka ört battaniye, piş çıkar hırka aç üstünü. Laynnn bebek gibi battaniyeli geçiyo yıllarım cav sıcakta bile bir pike var aç kapa aça kapa. Kendimden soğuyorum te allaam yaaaa.

   Hep zayıf narin bir tipim ondan diye düşünüyodum. Geçen de spor salonunda, havuz başı muhabbetinde dört kadın Haşimatomuşuz (çok yaygın ha) ilaçlarımızı tokuşturduk. Birisi pehlivan gibi maşallah, o da battaniye aç kapa aç kapa olduğunu söyleyince, anladım ki bedenle alakası yokmuş. Sohbet az daha uzasa birbirimize hap uzatır hale gelirdik.  Hastalık tokuşturma günlerine giderdi o muhabbet.

    Haşimato menopoz aşkı yakıyor bizleri, du şu battaniyeyi örtem ayaklarıma, hırkamı da çıkaram. İşi büyüttüler şerefsizler, komple çalışmıyolar artık, bölgesel  başarılara imza atıyorlar,"al orayı sen yak, burayı ben dondurucam" der oldular. Sabırla tıpın ilerlemesini bekliyom, intikam yemini ettim kökünü kazıcam bunların :P

   Bunlar hastalık değil hayatın şakaları, forumların birinde gördüm kadın Haşimato diye kanser mi olucam deyip bunalıma girmiş yuhhh, ben dalga geçiyorum bedenimle her zaman. Sizde büyütmeyin, küçük sorunlarınızı yoldaş belleyin, dalga geçin hepsiyle. Hadi hadi sokağa çıkın, bisiklet binin, insanlarla sohbet edin, spor yapın haydeeee :))

14 Mart 2013 Perşembe

Doktorlarım

   Doktorlarımızı her zaman önce güzel insan olsun sonra doktor düsturundan yola çıkıp seçtik. Çok zaman insan hakları derneğinden bilgiyle ulaşmışızdır onlara.   

    Hep şahane donanımlı dost insanlara denk geldik. İşi büyütüp dibini çıkardığımız anlarımız çoktur . İlk kızımı doğurtan iki doktorla meyhaneye gittik. İkinciyi doğurtanın,  hayatında olan biten her şeyi paylaşırdı bizimle, muayene saatimiz, onun terapi saati olurdu. Sekreteri defalarca dışarıda hasta bekliyor diye uyarırdı .

   Mesela boşanmak için eşlerden biri istemiyosa, üç yıl ayrı yaşamanın şart olduğunu ondan öğrenmiştik. Sevgilisi vardı boşanamadığından evlenemiyorlar, yerleşik düzene geçemiyorlardı. Tam üç yıl doluyo, mahkemeye gidecekler. Eş arıyo bunu "tamam kabul ettim, onca yılın hatırına çoluk çocuk bir yemek yiyelim, arkadaşça bitsin bu iş" diyo. Yemekte  bir arkadaşları uğruyor az laflayıp gidiyo, kapıcı bir bahaneyle uğruyor. Ertesi gün mahkemede ikisi de şahitlik etmiş evine gidip geliyo diye. Boşanamadı sevgili de terk etti bunu. Şimdi değişmiş o kanunlar hep :)

   Kulak doktorum çok bilgili bir adamdı, akıntısı durdurulamayan kulaklarımı islah etmişti.  Almanya'ya gönderecekti beni ameliyata, biz para biriktirirken şak diye kalpten öldü. Taziye de karısının feryatları kanımı dondurmuştu. " Sedatttt Sedattt beni bırakıp nerelere gittin Sedattt (sevgi sözcüğümü bekliyonuz ben de bekledim de, yok anam yoook ) ben banka bilmem, hisse senedi bilmem, market bilmem, Sedattt beni bırakıp nerelere gittinnn." Feryatların güftesi aynen bu :(

   Laynnn adamı evi temizleyen kadın kadar sevmiş diye delirmiştim. Maşallah iki ayda zıpkın gibi borsacı oldu hatun. Sizi öyle mi seviyo diye, arada kontrol edin etrafınızdakileri :)

    Psikiatrist'te ilk tedavimi oluyom, kadın bir soğuk bir mesafeli, içimi dondurdu, lan  kafa ayarımı yapacağına bozuyor. Arkalı önlü de valiumluk bir gençle denk geliyoz randevuda hep. Haftalarca yıkanmayan, saç taramayan,  zorrrlaaa yürüyen, gencecik bir delikanlı. Üzülüyorum o da bozuyo beni iyice. 

   Doktora dedim "çok mesafeliyiz iyi gelmiyor bana" hep de soruyu sana yöneltirlerr heee (tek numaraları da bu ) "sence nasıl olmalı ?" Yahu öpüşelim, sarılalım, demiyorum da . Benden önceki delikanlı öpse bak sorun olur yakınlaşmanız" dedim. İlk seferde çok ağlamıştım,(bu yabancıya neden anlatmak zorundayım kendimi diye). Bi bardak su istedim "git tuvaletten iç, içiliyo" demişti. Daha o gün bırakmalıydım onu ben . Bıraktım sonra, doktoru da ilaçları da. Şimdi Prof. olmuş, kimleri daha çok hasta etmiştir kim bilir :(

   En yakın dostumun, yavaş yavaş müthiş bir nörolog olmasını izlemenin zevkini yaşadım. Upuzun yıllar süren eğitimleri, hiç bitmeyen yenilikleri takip etmeleri , yıpranmaları çok deli bir süreç.Doktorluğu sevmeden yapanlar, kendine de biz hastalarına da yazık ediyorlar. Oysa  keyifle doktorluk yapanlar, Tanrının elidirler benim için .

  Hayatımda olmalarından keyif aldığım Doktor dostlarım sizi seviyorum. Her gün sistem tarafından, şiddete maruz kalıp, 14 mart da, bir gün öpülmeyi red ettiğinizi biliyorum . Ben sizi 365 gün öpüyorum uleynnn iyi ki varsınız ...
      

1 Mart 2013 Cuma

Küçük Kızımı Doğurma Günüm Kutlu Olsun

    Yıl 1994 öğleden sonra dörde doğru mesajı geldi, hemen babayı aradım. Annem telaşlandı , baba telaşla geldi, doğuracak benim bir de onları sakinleştiriyorum he . Manisa'dan İzmir'e gidilecek, yol boyu da "iyiyim bişim yok yanlış alarmdır" dedim durdum .Dostum Gülgün'de yanımda,   benimle doğuma girecek. Çınarlı doğum yeni açılmıştı doktorum orada yapıtırıyordu doğumları, her yer mis gibi ihtimam muhteşem, odamıza girdik . Doktorumuz da geldi ilk muayenemi yaptı başlamış doğum.

    İlk kızım gibi, bu da şakkadak gelmedi, ohhh keyifle aheste aheste hırpalaya hırpalaya geldiler veletler. Epidural belden uyuşturulan doğumlar yeni başlamıştı anlattı doktorumuz , "yok ilki nasıl geldiyse, buna da ayrıcalık yok aynı yoldan gelsin " deyip red ettim. 

   Bizim doktorumuz Kenan'da kankamız olmuştu kafası güzel bir insandı o da ,kendilerine yiyecek bişiler  sölediler  odaya. Beni arada bir yokluyor sancı, muhabbet gırla gidiyor . Keyifle sohbet ediyoruz hepimiz.

   Artık sıklaşmaya başladı sancılar, aldılar ameliyathaneye,  baba kapının dışında kaldı, fenalaştı zaten giremem ben dedi. Gülgün başımda, ben işlem sonrası hemen uyutulmak istediğimden, başımda biri de bekliyor iğne ile.  Meğersem onun bekleme nedeni başkaymış, tersmiş bebek, hemen ameliyata almak için narkozcuymuş tepemdeki.  

   Arkadaş ne şans bendeki de he, yeni hastanede bozuk olan doğum masası bana denk geldi, o anda da bozulmuş olabilir. Sırtını dayayacaksın kuvvet almak için, lak diye geri yatıyo, delirdim ağzıma geleni saydırıyom masaya, tamir etmeyen  teknik ekibe.

   Bana bağırdı doktor bir komutla , bu sefer o sessiz sakin hanımefendi Gülgün'üm dellendi, doktora bağırmaya başladı, "acı çeken arkadaşıma sen nasıl sesini yükseltirsin" diye. Nasıl bir acı çekiyosun ve doğmuyo arkadaş yaa, " tamam o uyuşturmayı yapın anasını satiim" dedim. Doktor " yattığın yerden aşağıya inmen lazım" dedi. Laynnn aşağıya inmek Ağrı'ya tırmanmaktan daha zor o anda, "inemem" dedim.

   Nasıl bir ter atıyorum he, sanırım beden o anda, İtalya turunun en sağlam rampalarını çıkan yarışçılarınki gibi çalışıyor. Tüm kaslar acı ile zımba gibi savaşa giriyor müthiş bir çarpışma yaşıyorsun.

   Hep beraber bağırışıyoruz, doktor bana, Gülgün doktora, ekip bir birine, ben koltuğun arkasına. Bir ara patlayan bir flaş gördüm ve duvardaki saate baktım, sonrası yok. 

   Gözümü açtım laynnn aynı saat Allah boku yedim bitmemişşş diye delirdim,  bitti bitti diyolar, inanmıyom "hani nerede ?" dedim. Sağ yanımda minicik bir yatağın içini işaret ettiler, baktım ve bir çift kocaman kocaman bana bakan göz görünce, resmen tırsıp "bakıyoooo " demişim .

   Gülgün anlatıyor sonradan, daha göbeği kesilmeden fotosunu çekerken patlayan flaşa dönüp, kocaman açıp gözlerini Gülgün'e bakmış. "Dondum kaldım bakışlarına" demişti .  

   Bebek dediğin yorgun korkmuş doğar hep, yahu bu 4 kilo 150 gr 55 santim, az daha duraymış sadece göz olarak doğacakmış, herkesi izliyor, ağlamıyor. Bakındı bakındı devirdi kıçı, bi uyudu sabaha kadar.İlk çocuktan tecrübe ile heh uyanacak heh ağlıyacak diye, tedirgin uyuduk bizde. 

  Her bebek kendi karakteri ile doğuyor, hepsi başka bir ruh olarak var oluyorlar, bunu defalarca tecrübe ettik, hala ediyoruz. 

   Bebeklikleri zor geçti, korkunç gaz sancıları çekerlerdi, oldukları yerde asla uyumadılar, hala uyumamak için her şeyi yapıyorlar.Uzun meşakatli bir yol annelik "değer mi ?" sorusunun yanıtında asla netleşemedim . Ruhumdaki anaçlıkla, doğurmasaydım da evlat edinirdim diye düşünüyorum, düşünmekle eylem arasındaki sorunlarımdan dolayı , ne kadar gerçekleştirirdim bilemem :)

   Küçük kızım, hayatıma kattıklarından dolayı tşk ediyorum, sessiz bir huzur taşıdın bana. Asla yormadın, zorlamadın, incitmedin. Kendi hayatına yürüyorsun, uçmana az kaldı yuvadan. İnsani donanımına hayranım. Merhametine, dünyayı algılayışına, gitarınla çaldığın şarkılarına tapıyorum. İyi ki doğurmuşum dedim diyeceğim yaşadıkça. Beni sürükledin İzmir'e getirdin, yeni bir yaşam sundun tşkler küçük kızım, tşkler koca gözlüm ...