15 Ocak 2015 Perşembe

Yolda Olmak Ya Da Olmamak

   Bu günler de gitmek lazım, yolda olmak lazım, sen neden oturuyorsun, sokağa çık, şunu yap, bunu yaplar, yağıyor dört bir yanımdan. Geçen de tartışıyorlar bir paylaşımın altın da bir veledim AN da kalmanın derinliğinden bahsetti diğer mızıldak anlamadı bile onu güme gitti canım derinlik.

   Veledim de benim gibi filmlerle edebiyatla anında başka dünyalara ışınlanan ve an da yaşamanın derin hazzında yuvarlanan yalnızlığıyla muhteşem dost bir güzel ruh. Mızıldak da zıp zıp zıplayan, durmadan hareket halinde, her yere koşan, her şeyi yapan, hala bir şey yapmadığını sanan, hayatı suyun üzerin de akıyor gibi yaşayan başka bir şahane.

   Ben emekliyim çok uzun zamandır, eşim hala çalışıyor, üniversite okuyan kızımız var paraya ihtiyaç var, o yüzden kendimiz için yaşama zamanına geçemedik henüz, belki de geçmeyeceğim tam da hayatım istediğim şu anda ki benim bilmiyorum. Bunlar bahane değil gitmek istersen yola iki dakika da çıkılır. Her keseye uyan yol var. Durmadan gezen bir yığın arkadaşım var, bazılarını keyifle izlerim, çoğunu da şaşırarak.

   Ölüm arkalarından koşuyor gibi kilometrelerle yaşıyorlar, yolda olmazlarsa öldüklerini, çürüdüklerini sanıyorlar gibi geliyor bana. An da yaşamaya dair kocaman paylaşımlarını görmüyorum da, yolda sıçtıkları tuvaletler hariç her şeylerini görüyorum fotolarından, iki kelimelik yazılarından.

   O yolun onlara öğrettiği derin ruhsal paylaşım yok, kişisel gelişim yok, gittiği coğrafya da yeni insanlar tanıyıp bize hikayelerini taşımak yok. Ye iç sıç çok muhteşemdi gezmeleri sanki hepsi. Lan biri de ne seviştim arkadaş diye anlatsa keşke, o bile amma çarpıcı olur (çoğu da bekar ha) :)

   Benim babaannem (bu aralar sık aklıma düşer oldu) ömrü sokağa penceresi olmayan kocaman avlulu bir evde geçti. Tek keyfi ince gelincik sigarası ile içtiği kahvesi ve akşam üstü az araladığı sokak kapısının kenarından oturduğu alçak küçük sandalyeden bir kaç saat sokaktan o aralıktan geçen insanları izlemekti.Huzurla yaşadı hiç bağırdığını, öfkelendiğini, şikayet ettiğini görmedim,80 li yaşların da gitti uzun yolculuğuna. Ona mı benziyorum acaba, genetik mi dir bu?

   Bisikletle gittiğim mabedim Kaklıç köyü kahvesin de oturan yaşlı amcalardan çok şey öğreniyorum. Oradan hiç çıkmıyorlar, bir yere gitmiyorlar, en çok hastaneye gitmek ve bir iş için belediye otobüsüne binmelerinden bile hoşlanmıyorlar. Ev ve kahve arasın da yaşıyorlar. Huzur, an da kalmanın rehaveti, çok zaman da sohbetlerinden neşe kahkaha taşıyor. Her gittiğim de arınıp geliyorum oradan .

   Mutlu olmayı yolda olmak sanan huzursuz kıçlılar, keşke gerçek duygularını paylaşsa. Neden an da mutsuz olduklarını? Yolda olmanın nesinin insanı derin mutlu ettiğini? Anlatsalar da ben de onları anlayabilsem.

   Bir çift veledim Amazon yağmur ormanlarına bir su kenarına çadır kurmuşlar öyle bir foto paylaştılar dı bir ara, aynı duyguyla bakmışız başka bir veletle  o fotoya "çok takdir ettim ama o vahşi doğa da olmayı canım çekmedi" demişiz. Ben kişisel huzurun derinliğinin peşindeyim. Neden durunca huzursuz, yolda olunca huzurlusun anlat bana kardeşimsin.

   Yolda olanların, yol düşü kuranların psikolojik şiddetine maruz kalıyoruz lan "öyleeee duruyom arkadaş" diyen bizler. Kıskanıyorum falan sananı döverim, takdir ediyorum gideni, ama yolda olmak, şu andan durduğum halimden daha deli mutlu etmez beni. Her an dan keyif alıp, argo deyimle "safa pezevengi" olmak lazım.

Beğenmediğimiz anlar ömrümüzden akıp gidiyor onları da kıymetiyle yaşayalım. Keşke şu halime 15 yıl önce ulaşsaydım der oldum, belki de bu ulaşılan yerim de içime yolculuklarımdan zar zor varabildiğim yerdir.

 Yolda olanlar, öyleee duranlar, düş kuranlar, düş erteyenler, şunu da bitireyim bak neler yapacağım diyenler, bu akşam huzur bulduğunuz bir eylemde bulunun. Düşlediğiniz yerde olduğunuzu varsayın, kapının dışı ha Avusturalya ha Ürdün ha yağmur ormanları olmuş ne farkeder sadece içinize bakın, gördüğünüz sizsiniz her yere taşıdığınız siz...