24 Ağustos 2013 Cumartesi

Sonsuza Dek Genç Kalacaklar

   HASAN CANSEVEN soyadı ruhu olmuş bir insan, can taşıyan her şeyi ama her şeyi hep çok sevdi. Bizim 30 yıllık dostumuz, iki gün önce onu çok kalabalık bir toplulukla,  adeta açık hava partisi ile yolcu ettik.

   Camiye toplanan kalabalık, dört bir yandan koşup gelmiş. En çarpıcısı da Rusya'da bizim ürünlerimiz satan arkadaşın koşup gelmesi. "Tanıdığım en şahane insandı çok severdim" dedi. İş yerimizden gelmiş geçmiş tüm eski yeni çalışanların toplantısına dönüştü uğurlama. 
Uzun yıllardır görmediğim bir sürü insanın yaşlanmış halleriyle karşılaşmak çarpıcı oldu. Güvenlikçiler, işçiler, memurlar, şefler, müdürler hepsi oradaydı. Hep toplaşalım isterdi tüm eski çalışanlarla, uyuzluğumuzdan beceremezdik. Herkesin düşündüğü şey aynıymış "bir yerden çıkıp nasıl topladım ama sizi" diyerek kahkaha atacak gibi, dedi bir sürü insan.

    Gidişine sebep olan nedenle üç ay önce şoka girmiştik, ben Kuşadası'na gitmeden konuştum telefonla tedavisi başarılı sürüyordu, sesi inanılmaz güçlü neşeliydi "rakıları içeceğiz ince saz getireceğim masalar kuracağız" dediğim de, o kadar güçlü bir sesle "az kaldı bitmesine, yırttım ben de ince saz getireceğim karşılıklı çalsınlar" dedi. 

   Keyifle gittim lise kankamın yazlığına, günlerce bebek gibi uyuduğum evde son gece uyuyamadım sabaha kadar döndüm durdum. Herhalde eve dönmek istemiyorum diye düşündüm, bi yandan da yahu evimde mutluyum neden ki diye de hayıflanıyom. Hava aydınlandı saate bakayım diye telefonuma uzandım. 

   Gülgünüm aramış içim hop etti "Allah anne babasına bişi oldu" dedim. Onun numarasını ararken Şerif'in mesajını gördüm sadece iki kelime idi yazdığı. Ve yer altımdan kaydı ağlamaya başladım, deli gibi ağlıyorum. Umudun çok olduğu gidişin şoku sert oluyormuş onu yaşadım ilk kez. 

   Sonra yetişmek için hızlı araba da kullanınca kaskatı oldum tek damla akmadı. Caminin dışın da kaldım içine giremedim. Girersem kabullenmiş gibi olacağım sandım, oysa ben huşu bulurum o seramonilerde, ilk kez içime sığmadım. Biz umutlu olanlar şoktaydık, kaskatıydık, ağlayamıyorduk, umutsuz olanlar daha kabullenmiş gözyaşı döküyorlardı. O güzelim ailesine sokulamadım, aşık olduğu kızına dokunamadım. Uzak durdum, caminin duvar dışındaydık kocaman bir kalabalıkla.

    Eşi, canyoldaşı, savaşında en büyük destekçisi, moralcisi, dostu, arkadaşı, herşeyi Aysu koşarak geldi boynuma atladı "hani daha seyahatlere gidecektik, hani yaşayacak çok şeyimiz vardı" diye ağlıyordu (gezeceğiz hayat yeni başlıyor ilk kez çocuksuz hayat süreceğiz demiştim). İyice kaskatı kesildim, çaresizliğin dibidir böyle anlar, kahrolursun ama tek sesin çıkmaz, hareket edemezsin öylece kalırsın.

   Bu kadar büyük bir topluluk tarafından sevilen kimse görmedim daha önce Elginkan topluluğunda yer gök insan ve hepsi aynı şeyi söylüyordu "onu çok sevdik, şahane bir insandı". Hiç kimseyi kırmadan yaşamak nasıl bir tanrısal duruştur arkadaş. Bunu başardığına tanık olduğum tek insandır.  Efendi duruşlu, muzip erkek çocuk gülüşlü, sevgi adamımız sonsuza dek genç kalacak anılarımızda.

    Hasan'cım senin nezdinde anılarımda sonsuza dek genç kalacaklarımı  da anmış oldum. Serpil Kılınç, Şaziye Çıracıoğlu, Feyiz Başdemir, Çetin Donancı, Abidin Yıldız, hepinizin en büyük ortak noktası da "SEVGİ DOLU"  olmanız. Sevgi ile anılacaksınız daima.

   Siz de bu yazıyı okudunuzsa şu satıra kadar öptüm gözlerinizden, anılarınız da sonsuza dek genç kalanlarınızı anın bu gün, onlarla ilgili bir anınızı anlatın birilerine. Biliyorsunuz insan iki kere yok olur, bir beden gittiği, bir de kendisini anan son insanın gittiği gün. Sonsuza dek genç kalanlarınızın çok ama çok az olduğu ömrünüz olsun... 

          

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Benim Kadınlarım

   17 yaşıma kadar sokakta da oynadım erkek oyunları daha çok cezbederdi beni. Çelik çomak, toka, cambalik, futbol (kaleciydim hızlı koşamadığımdan), yakar top, dokuz taş, ip atlama, uçurtma ilk anda aklıma gelenler. Sokak atraksiyonlu oyunları sevdim evde bebeklerle oynamak yerine. Yaşlılığım da bisiklet sayesin de yeniden sokaklarda olmaya, sanırım en çok bundan bayılıyorum. 

   Üç ağbim vardı, tek kızdım. Erkek lisesinin Endüstri meslek olup, 2.ci mezunlarındanım 600 erkeğe 60 kızdık. İzcilik yaptım Lise yıllarım da, erkeklerin için de, üç kızdık ama kamplara giden tek bendim.

   Fabrikada çalışmaya başladığım da 100 erkek tek bayan, daha sonra 1100 erkek 10 bayan olmuştuk. Yani ömrüm biraz da tesadüflerle, erkeklerin içinde geçti, onların düz mantığında daha rahat etmişimdir, iki iki daha dörttür onlar için. Oysa biz kadınlar  bundan binlerce kombinasyon yaratırız uysa da uymasa da :)

   96 senesin de işimden ayrılmak zorunda kaldım. 35 yaşım da Manisa'nın dar sosyalitesinde erkeklerden uzağa düştüm. Eve kapandığım o yıllarda o ilk kez yavaş yavaş kadınları keşfettim. Hayatıma neşeli, üretken, hayatı sorgulayan kadınlar sızmaya başladı. Çok şaşırtıcı renklerde kadınlar tanıdım.

   Gariptir bu yıla kadar, yavşayan, sadece kadın olduğun için sokulan, bedeninden başka bir şeyinle ilgilenmeyen, bir beynin ve için de hayli zekan olabileceğine inanmayan, erkek dünyasıyla da tanışmamıştım. Çalışmayan kadına sokak ve erkekler yasaklanıyor, ortak eylem (iş, okul) yoksa erkekler seni böyle algılıyorlarmış, o zaman şaşkınlıkla fark etmiştim. Bu da beni eve kapatıp, kadınlara yaklaştırmıştı.   

   Bir kahvaltı grubu kurmuştuk küçük kızımın sınıfındakilerin annelerinden oluşan her çarşamba sabahı  toplanırdık en çok o grupta yakınlaştım kadınlara. (Yahu şimdi benim veletlerim buna "nasıllll grupta yakınlaşmaaa" derler :)

   Bana aşk derecesinde düşkün olan kadınlarım oldu, "bu ne hal lan, cenaze gibi suratla gelmeyin yanıma" dediğim de süslendiler püslendiler. "Ne lan bu renksiz giyim, içimi kurutmayın renklenin ölmedik daha" dediğim de rengarenk oldular. Takın takıştırın kadınlık güzel şey dediğim de takılar dolandı her yanlarına. 

   Benim sevdiğim yemekler yapılıp çağırıldım. Bana özel şaraplar taşıdılar. Ve tüm bunlar olurken saatlerce konuştuk, Ruşen'le yazlıkların da bir gece sabaha kadar , tahminim net 8 saat konuşmuşuzdur. Sonrasın da bisiklet üzerin de de çok kez 8 saatler konuştuk velet kadınlarımla.

   Hala şaşırdığım kadınlar geliyor hayatıma, derin laflamadığım için çözemediğim ruhlarını henüz anlayamadığım, beni birden çok ama çok seven, üzerime çok düşen, benimle herşeyi yapmaya hazır kadınlar. Ve beni ilk kez korkutuyorlar, sürekli kaçmaya çalışmak zorunda bıraktıklarından, hafif saldırganlaşıyorum onlara.

   Aslında bana düşkün kadınların ortak noktası, çok uğraşmadan anlaşılabilir olmanın keyfine varıyorlar. Uzun yıllar evli kalan ve bu toplum da kadın olmak demek "onları anlamak zorr yavvv" a maruz kalıyoruz. Erkeklerin maçları, kahveleri, meyhaneleri var sosyalleştikleri toplu ortamlar. Oysa biz kadınlar, çok yalnız, çok kimsesiziz. O yüzdendir bisiklet gruplarında, kadınların çok daha mutlu olmaları.

   Hayatımın en sevilen kadınları annem ve kızlarımdır. Arkalarındaki minik ordum, kendilerini bilirler, sevdiğim kadınlarım sizinle eğleneceğim, sabahlara kadar sohbetler edeceğim, yiyip içeceğimiz günlerimiz gecelerimiz olacak daha çokkk , (laynn sevişmiyoz olm, cık cık erkek düz mantığı aklınıza ne geldiğini biliyom :) 

   Hayatımdaki kadınlarım, velet ruhlularım SİZİ SEVİYORUM iyi ki karşılaşmışız, dünya denen bu karmaşa da bir birimizle derinleşme şansı bulmuşuz, daha derinlere inelim ruhlarımız da sevgiyle ...