22 Ocak 2014 Çarşamba

Beraberliğimizin Anatomisi

   Otuz yıldır beraberiz biz (yazınca amma çok geldi yahu birden) annemle yaşadığımdan daha uzun zaman oluşu çarpıcı gelmiştir bana hep. Bu günlerde her şeyi uzun uzun düşünüyorum. 

   Venüs yüzünden sanırım, tüm eskileri ters yüz ediyorum günlerdir. Bizi düşündüm upuzun yıllardır neden boşanmadık? Hiç ayrılmadık, hiç evi terk etmedik, çok sorunlar yaşadığımız zaman bile, kapıyı çarpıp çıkmadık. Hele benim annem üst sokakta yaşıyordu hiç gidip kalmadım onda. 

   Bizim evliliğimizin nasıl iyi yürüdüğünü sorduklarında, "fabrika çalışanı olmanın getirdiği kurumsal sorumlulukla, üzerimize düşen görevlerimizi hep yaptık" diye yanıtlardım.Küsüm yemek yapmıyayım, kafam bozuk eve gelmiyorumlar olmadı biz de. Nasıl ki bunları fabrikaya da yapmıyorsan, beraberlikte de olmamalı diye düşündük sanırım. 

   Ev arıyoruz bu aralar, ev mevzusu ben de derinden bozuk kısımlara dokunuyor.Onlara kafa yorarken bi sürü dehlizlere girip çıkıyorum. O dehlizlerden gün ışığına çıkan bir kupledir bu, beraberliğimizin anatomisine bakmak.

   Biz anne babalar tarafından terk edilmedik belki ama, çok da değerli olmadık, özenle sevilmedik, ikimizin en derin kesiği burada sanırım. Tam da oradan dikiş attık ki, o yüzden yürüyüp gidemedik. Yaşadığımız ömürde, ikimizden başka hiç kimse, bize bu kadar uzun yıllar harcamadı. Bizim içimizdeki kimsesiz çocuklar elele tutuştu, korkuyoruz dışarıdakilerden.

   En sorunlu zamanlarımda dışarıyı gözlemlerdim, boşanmış, hiç evlenmemiş, uzun bir beraberlik yaşamış, yaşayamamış, bi sürü arkadaşımız var. Çoğuyla upuzun konuşmalar yaparım ve sonuca baktığımda, hiç beni çekmedi, hiç cazip gelmedi yaşananlar. 

   Her tür şiddet var ilişkilerde, her türlü kurallı tezgahlar dönüyor. Sahici, kendin olduğun, o kadar az, o kadar az beraberlik gördüm ki, hala şaşar şaşar kalırım.

   Biz para pul, mal eşya, maddi beklentiler, üzerine hiç kapışmadık. Sanırım orası dinlendirdi, kullanılıyorum duygusundan uzak kıldı ikimizi de. Hep dışarıdaki dünyanın hırpaladıklarına çok üzüldük. Yoksulluk, yoksunlukları, çok iyi biliriz.Geçmişimizin en baba ortak noktasıdır belki de bu. 

   Beraberliğimizin en fırtınalı zamanında, büyük kızım"siz benim güvenli kalemi yıkıyorsunuz, taraf olamam, onaylayamam, dış dünyadan yorulunca, gelip burada dinleniyorum güçleniyorum ben" demişti. Biz de bu ana fikirle sorunları çözmeye daha çok kafa patlatmıştık.

   Şimdi düşünüyorum da, sanırım biz de, dış dünyadan kaçıp birbirimizde dinleniyoruz, ondandır ikimizinde gitmemesi. Korkağız bi de ikimizde hee, yukarı mahalleyi merak edip gidemeyen iki çocuk gibi de tırsağız.

   Övüyormuyum bizi, yoook yaa, evlilik hala çok yıpratıcı, yok edici bir kurum, netim bunda. Çok zaman, içinde kendini kaybediyorsun. Kaybolmayayım diye kafanı yorarsan, bir türlü kendine gidememe halinde kalakalıyorsun. Çok zaman iki kişilik yalnızlık yaşıyorsun. Mutlu değilsin, ama mutsuz da olmuyorsun, huzurun kıçına battığı (daha çok benim batar) çok gel gitler yaşıyosun. 

   Daha bi sürüüü arızalar var beraberliğimizin anatomisinde...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

"Çoğuyla upuzun
konuşmalar yaparım ve sonuca baktığımda, hiç beni çekmedi, hiç cazip
gelmedi yaşananlar." demişsiniz ya. ben şunu merak ediyorum:bir mutsuzluğun,huzursuzluğun,bir yaşanamamışlığın,ayrılmışlığın,savrulmuşluğun size cazip gelmesi için hangi şartların oluşması veya oluşmaması gerekiyor.. bizleri bu konuda aydınlatırsanız seviniriz.

Semra Çetindağ dedi ki...

Aşk için yola çıkar beraberliklerin çoğu, aşkın olduğu yerde rutin huzur olmaz, olursa o aşk değildir diyor yaşayanlar. Ben biten beraberlikten çok, yeni başlayan hayatın çekiciliğine gönderme yaptım. Çekici olması için, macera, heyecan, kendin olmanın büyük keşifleri olmalı. Pencereden bakan,sokağa çıkmayan, çocuk gibi :)