28 Şubat 2013 Perşembe

Güvenliğimizin İhlali

   İlk güvenlik ihlalim 95 senesi küçük kızımız ateşlenmiş, Manisa'dan Bornova'ya çocuk doktorumuza  gelmiştik, en işlek caddesine arabayı park ettik, çantamı montumun bebek battaniyesinin altında bırakmıştım. Geri döndük kelebek camı kırmışlar, anlamadık önce sonra ayıldık çantam gitmiş.

   Tam orada, aynı hafta iki arkadaşımızın da arabasına aynı şey olmuş. Polis "çantan boş olarak geri gelir" dediğinde. Karakolda bağırmıştım " yahu çantam da deri neden gelsin geriye " diye. Biz eve dönene kadar aradılar çantayı karakolun bahçesine atmışlar "içinde nüfusun varmış " ne sölemedin diye fırça yedik.Giden dönmedi .Sokaktaki güvenlik ve seni koruması gerekenlerden daha güçlü olan hırsızlarla ilk tanışmamızdır.

   İş yerin de  saf su şişesine dönüştürdüğümüz şişelerin içine, pasaklı dağınık Kimya mühendisinin sülfürük asit şişesini unutması ve bende onu yarısına su koyduğum yere, su diye döktüğümde tabanca gibi patlayıp, ellerimi üzerimde ki tüm giysilerimi, ayakkabılarımı delik deşik yakması, "ya gözüme gelseydi" diye kafayı yemem  iş güvenliğimin  ihlalidir.

   Yine küçük kızım ateşli annemin kucağında kızım eczaneden ateş düşürücü aldık. Trafik lambalarının önünden kalkacakken, sarı ışığı kaçırmasın diye gelen kamyon benim tampona takıp sürükleyip kaçmaya çalıştı. Bu da şöför olarak trafikteki güvenliğimin ihlali olarak tarihimdeki yerlerini aldılar. 

   Bunlar üst üste geldi o yıl ve benim zaten yaralı olan güven alanıma büyük darbe vurdu. Darma dağın olduğumdan toparlanamadığımdan  ilk kez psikiyatriste o zaman gittim . Doktor "her biri tek başına travmadır, sen yine de iyi dayanmışsın yardımsız atlatmak zordur" .Bir kadın için  çantasının çalınması ve evine hırsız girmesi tecavüze eş değer bir travmadır demişti. Depresyon ilaçlarını ilk kez o zaman yutmuştum, ne kadar tedavi olduğum tartışılır .Hayatım boyunca hiç kimseye dibine kadar GÜVEN duymadım ben zaten .

  Salı günü İstanbul'da yaşayan büyük kızımızın evine hırsız girmiş. Baba hemen atladı gitti . Benim eski travmalarım hortladı, artık  başa çıkmayı bilsem de . Üzerime yağanları önleyemiyorum. Çocuğumun güvenliği darbelendi diye, dün durup durup ağladım. 

   Küçücük banyo penceresinden girmiş, cüce değilse küçücük bir çocuk olmalı , hayli ince olması şart yüksek tavanlı duvarlara ayak basacak yerler kazımışlar epey uğraşılmış girmek için. Ne varsa almışlar çantalara koyup  iple aşağıya sallamış. 

   En çok hard diskine üzüldü içi yanmış yavrumun. Tüm seyahatlerinin fotoları, filminin kamera arkası fotoları içindeydi. Anılarını çaldılar, tam da buradan vuruldu, yarası geçmez sadece kabuk bağlar.Keşke ulaşılabilse de geri satsalar. İzmir'de olsa belki bulunur hırsıza ulaşım yolu ama Beyoğlu kaosun göbeği imkansız .

   Bu kadar olayın içinde en çok bu işi yapanın çocuk olduğunu düşündüğüm anda "ay yüksek tavan üçüncü kat bir düşse ölürdüüü" diye hırsız çocuğa üzüldüm. Küçük kızım da "kapitalizmin vahşileşmesi işte bu, inşallah fakir biridir çalan,  çetelere çalıştırılan çocuklardan değildir" dedi .Büyüğün yorumlarını bilmiyorum, haklı olarak çok öfkeli, polise de çok zor ulaşmışlar, defalarca arayarak ulaşılamaması da güvenlik darbesini katladı.

    Ülke olarak, her gün basın yoluyla bize ulaşan güvenlik ihlallerinden, mutsuz, huzursuz, korku içinde yaşayan  insanlara dönüştük. Adaletin yaşamın hiç bir alanında güveni sağlayamaması, kaosu felakete dönüştürüyor . Başımıza gelen küçük ihlaller o yüzden bizi daha derinden çarpıyor. Yaşamımızın hiç bir alanında "güvende" değiliz duygusuyla vuruyor.

   Hayatın bu güven kısmı hepimizi çok yormuştur, yormaya devam edecektir, sonsuz sayıda anı vardır bu konuda hepimizde. Yaralarımızı tedavi edip devam edeceğiz yaşamaya, izi hiç silinmeyecek, her başka olayda onlarda sızlayacak ne yazık ki .  

   Arkadaş biz valla ne güzel insanlarız ya , kafamız da fazla güzel . "Çok başarılı bir çalışma,  sağ salim soydun, aman çocuumm sana bişi olmasınnn"  deyip madalya takacak insanlarız :)

       

Hiç yorum yok: