13 Ekim 2013 Pazar

Nezlemle Çok Samimiyiz

   Nezleyim çok fena, kafam bi dünya gitmem gereken orada olmamın şart olduğu bir  dost mevlütü var önümde. Evde konuştuk nezlemle "bak bu gün orada olalım, camide top patlatır gibi hapşurup rezil etme beni, delikanlı gibi gidip gelelim, evde dağıtırız he hacı uyar mı? dedim. 

   Ergen mizaçlı nezlem harbiden sağlam çıktı. Sanki beni hasta eden o değilmiş gibi, sağlıklı gittik geldik çıt çıkarmadan. Arkadaş eve bi girdik sanki parti  veriyo şerefsiz, makinalı tüfek gibi hapşurup, eller havaya şarkılar gibi şırşır akıyo burnum.

   Muhteşem Sülümanın anası Hafza'ya yaptırdığı camideydi (babab çakallar hemen bildiniz demi Sülüman deyince) mevlüte çok erken gitmişiz. Oraya yakın bi arkadaşa takıldım azcık, sona da caminin kadınlar kısmının içersi dolmuş, dışarı da kaldım. Bereket hava çok güzeldi.

   Zaten giresim de yoktu, nedense bu kez giden arkadaşımın gençliğinden şokundan olsa gerek, bu ritüellerin hiç birine yakın duramadım, içine dalamadım. Oysa çok severim acımı hafifletirdi, dostumuz Hasan'ımızın gidişine hala inanamadığımdan sanırım.

   Eski arkadaşlarım oradaydı Belgin'le lafladık aynı çocuksuzluk yolundan geçiyoruz bu yıllar da, başka biri atarlandı laf soktu, şakkadak yanıtını aldı (hazır cevaplığımı severim). Mehmet Tunca'mın kızlarını özlemişim sarılıp sarmalandık. 

   Sona giden dostumuzun evine geldik, kendi yaşıtlarım mutfağa konuşlandı, inanılmaz sigara içiyorlar, ben zaten oturmam sigara içilen ortamda. Çok şaşırdım ama, benim çevrem sigara içmeyen, spor yapan sağlıklı beslenen insanlarla dolmuş ya, herkes öyle gibi yerleşmiş algıma, ondan inanılmaz şaştım hepsine.

  Salmışlar kendilerini, çok mutsuz çok formsuzlar. Tamam biz de mutsuzuz gidişattan ama, sporla eğleniyoruz yav çok zaman.

   İçin de 47 yıl yaşadığım Manisa'mın, beş yıl sona ilk kez caddelerin de yürüdüm, Manisa kebap yedim. Manisa kusuruma bakma ama seni hiç özlememişim, geri dönsem demedim, hüzünlenmedim hiç. Kendi doğduğum şehir de hayalet oldum bu kez. Bir tek tanıdık görmedim yollarda, sokaklarda, hiç bir dükkan sahibini tanımadım herkes yabancı olmuş. Çok karanlık, çok kirli, çok kalabalık geldin. Ve 47 yılı beş yılda unutacak bir ruhum varmış, bende az şerefsiz değilmişim ha, (kendime de çok şaştım).

   Ve ışıklı aydınlık İzmir'im, seninle de aşkımız ne kadar devam eder bilmiyorum. Ben de bu şerefsizlik varken, yanımda da Şerif varken, biz bi köye yerleşip seni de unuturuz lan. Bu gece ben bunu da anladım ki, hiç bir yerde kökümüz yok, göçebe romanlar gibiyiz gideriz dedim bile. Nereye olduğunu gelecek getirecek. 

   Hapşuuu hapşuuu hapşuuu lan olm 02 ye geliyo saat, partiyi bitir de uyuyalım artık sevgili nezlem :))


    Bu yazımdan sonra dost Hüseyin Tekeli paylaştı bunu, dünkü ruh halime de çok uydu.

"Anlaşılan, insan, hayatında en az bir kez doğduğu yere geri dönmek zorunda kalıyordu. Ya orada, geride kalan şeyleri almak için ya da kendisinden kalanı da geri verip bitirmek için..."          Hamdi Koç - Çığlak ve Yalnız

3 yorum:

Aşçı Fok dedi ki...

Öncelikle geçmiş olsun canımcım :) Turgay'a da okudum yazını, Manisa ve sonrası İZmir hakkındaki duygularına sonuna kadar katıldığını söylüyor. "Kendi doğduğum şehir de hayalet oldum bu kez" nasıl da katıldık sözcüklerine... Kök nedir? Kimin kökü çakmış kazığını şu değişim dünyasına! Kazıklar elimizde yürüyoruz işte bir yerlere, yani o malum yere :))

Semra Çetindağ dedi ki...

Turgay beni en çok anlıyacak kişidir, önümden yürüyorsunuz huzur ve mutluluğunuz referans oluyor bizlere, değişime açığız Nurdancım :)

Şerif Çetindağ dedi ki...

Bir de bayram öncesi ya, insan ve araç trafiği resmen başımı döndürdü.