26 Ocak 2013 Cumartesi

Kitaplar


Benim çocukluğumda kütüphaneler canlı yaşayan yerlerdi. Şimdikiler gibi mezarlık havalı değildi, hakkatten nedir o selvileri hışırdayan derin sessizlik ürkütücü. 

Geçen de İlker Londra Kütüphanelerini anlatmış akinsonbike adlı sitelerin de . 97 de gittiğimde ben de tanık olmuş kızlarımın aldığı zevkten, ülkemde olmamasına üzülmüştüm. Anne de kapalı havada çocuğunu alıp orada saatler geçirebilir, öyle canlı yerlerdi.

Ben okuma yazma öğrendiğim andan itibaren, yıllarca kütüphanelerden çıkmadım. Abimler top  oynardı kütüphane bahçesinde, ben içeride dergilerden mest olurdum. Annem gazete, babam tommiks teksas okurdu :) Büyük abim her türlü romanı okudu. Demek azcık okuyan bir ailemişiz o zamanlar.Aynı odada yattığımızdan dolayı biri uyuyunca, lamba açık tutulamazdı evde. Yer evlerinden oluşan mahallede sokak lambasının ışığında yaz aylarında kitap okurdum. Eve yakın kahveden son ayrılanlar bana da "hadi artık sen de evine gir" diyene kadar okurdum. Kütüphanecilere evden çıkamayan engelli arkadaşım olduğunu söyler 2 kitap alır gelir bir gecede okurdum onları.Kışın yanan kocaman sobasıyla, derslerimi de orada yapar, gömülürdüm doğan kardeşlere, hikaye kitaplarına.Elime geçen tüm parayı biriktirip kitaba yatırırdım. 

Yıllar sonra arkadaşımın babası olan Manisa'nın ilk kitapçısı babam, Mehmet Tunca'm anımsadı beni. Zayıf çelimsiz halimle, dakikalarca kitaplara bakıp, sadece paramın yettiğini hüzünle alıp gidişimi unutmamış, çok net anlatmıştı bunu bana. İçimdeki çocuk yıllarca acıdım hüzünlendim sana, ama şimdi "leynnn canım sağlammışsın dostum sen daha o zamanlardan beeee" diye seviyorum seni :))

Annem Manisa'nın badanacı ilk ve tek kadın boyacısıydı. Tüm zenginlerin evlerini annem boyardı. Kadın olması, işini titiz yapması ve ucuz olmasıydı onu tutulan insan yapmıştı. O zamanki zenginler şimdilerdeki gibi görgüsüz değilerdi. Normal yaşayan insanlardı, devasa cipler villalar yoktu . Çoğunun evlerine öğle yemeğine çağrılırdım okuldan çıkar giderdim. 

Büyülenirdim o duvardan duvara kütüphanelere, benim için zenginlik onlara sahip olmaktı.Hayranlıkla bakardım, ne kadar çok paraları var ki, bu kadar çok kitapları var diye. Ne evleri, ne mobilyaları, ne sahip oldukları lüks hiç birinden etkilenmezdim. Amaaa ah o kitaplarrr vayyy beee dedirtirdi hep .

Hepsi de paylaştı kitaplarını, alır okur geri verirdim. Yılllarca beslendim oralardan. Kendi aramızda da değiş tokuş çoktu o zamanlar.Hiç kitapsızlık çekmedim. Sonraları hep  paylaştım kitaplarımı, yüzlercesi gittiği yerlerden dönmedi. Lan  kitaplarımı alan iade ruhsuz dostlarım, bari Yılmaz Güney'in tüm kitap serisi ile , Budala'ları geri vereydiniz önsözüne bana yazılmış sözlerle armağandı lan onlarrr :)) Beş yıl önce de kolilerce kitap bağışladık, bir dostum kütüphane kurmuştu ona .Sahip olmaktan çok okunsun, paylaşılsın derim daima. 

Büyülü bir seyahattir  kitaplar, gözün ilk satıra değdiği anda ışınlanırsın başka dünyalara. Tüm yazarların ruhlarına daldım çıktım. En etkilendiklerimin izlerini hep taşıdım. İsabel Allende'nin Ruhlar Evi, Garcia Marguez'in Yüz yıllık yalnızlık'ı ile Latin ülkelerinin içine sokulup yaşadım. Virginia Woolf, Sylvia Plath ile karanlık ruhlara daldım çıktım. Mina Urgan ile mavi yolculuklara çıktım.

Okuduklarımın hepsini anımsama şansım olsa, amma güzel kafam olur yahu. Okuduklarını unutmayan, gerekli yerde şakkadak çıkarıp söyleyen insanlara hayranımdır. Dostlarım var öyle müthiştir hafıza megabaytları.

Benim hafıza küçük ayol, pıt doluyo, pıt format atıyo, hoppaa siliniyo hepsi, valla bazen kendime acıyorum. O kadar kitap, o kadar şiir, o kadar filim hepsi boşa, aha aklımda kalanlar bir elin parmağını geçmiyor. Hepsi çöpe gidiyo, bir faydası olduğunu sanmıyorum kendime hoşça vakit geçirmek dışında. Hızlı okumaktan kalanda çenemin makinalı tüfek gibi çalışa bilmesi dersek çok karlı bir iş değil. Yaşlandıkça konuşmaz da oluyorum sanki .

Erdal Siral, çeneni pedalına bağlasak dünya turunu yorulmadan tamamlarsın diyor da, valla o kadar konuşmuyom yahu :)

Günlerdir ölümler, anmalar, gidişattan yağan olumsuzluklar, tek kelime yazamaz hale koydu beni.Virginia Woolf'un doğum günüymüş dün. Kendimce onu andım, cebine taşlarını doldurup Ouse nehrine yürüdü gitti. Bize  derin ruh izleri taşıyan eserler bıraktı. 

Hayatı çekilir kılan, büyülü dünyaların kapılarını açan, tüm sanatçılara minnettarım. Hepsini derin bir saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Onların hep var olacağını bilmek, yaşlılığımı bile korkusuz kılıyor.

Çocukluğumun gençliğimin şahane sığınakları, kitaplarım,  yaşlılığımı da cennet yapmaya devam eder. Bunları paylaşacak dostların çoğalmasını umut, fotoğraftaki gibi kütüphanelerin ülkemizde de olmasını  hayal ederek (İtalya'daymış) ...

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazıyı okurken, ilk önce sahafların o müthiş içmekan kokularını özledim. Çok severim o kokuyu; büyüleyici bulurum.Günümüz gençliğinin kitap kokusunu bilmiyor olmasına da üzülürüm hep. Onlar artık kitapları da, dergileri de dijital ortamlardan takip ediyorlar...
Evlerde ki kitaplıkların hatta kütüphanelerin zenginlik göstergesi olduğu, kültürlü olmanın kitap okumaktan geçtiği, henüz kitap yakmanın ayıp sayıldığı dönemlerdi onlar...Şimdilerde bilmem kaç metrekarelik yalılarda, rezidanslarda oturanların tek bir duvarında, hatta duvarın yarısında bile kitaplığa rastlamak zor. Onun yerine narsist duygularını tatmin için devasa aynalar, kendi akılları yetmediğinden midir nedir akıllı evlerin kontrol panelleri, sahip oldukları şeylerin değeri sadece maddiyatla ölçüldüğü ve kaybetmek istemedikleri için güvenlik alarmları yer aldı...
Okunanların hepsi akılda kalmıyor ama bizi, hayata bakışımızı, duruşumuzu belirliyor...Yani görevlerini fazlasıyla yerine getiriyorlar...
Ben bu yazıda bunu bir kez daha gördüm...
Teşekkürler...

Semra Çetindağ dedi ki...

Ben teşekkür ederim okuduğunuz ve yorum yazdığınız için. Görevlerini yerine getirdiklerini umalım, bizi daha iyi insan yapan kitaplara sevgiyle ...

Unknown dedi ki...

Çocukluğumda hayran olduğum iki şeydi, kocaman kitaplıklar ve balerin kıyafeti :). Balerin giysim hiç olmadı :(, mevcut kitaplıklarımızın yerini e-book ların alması da belki bu yüzden üzüyor beni...

Semra Çetindağ dedi ki...

Balerin kıyafeti giydirelim sana Semacım içinde kalmasın :) Hayat korkunç bir hızda değişim demek oldu ne yazık ki çok üzücü :(

Manxcat / KuyruksuzKedi dedi ki...

Benim hafizam da bir garip. Bakiyorum bu kitabı okudum mu okumadim mi acaba? Basliyorum okumaya, hatirliyo gibiyim ama sonu muallak :(

Semra Çetindağ dedi ki...

Manxcat'ım sen daha gençsin geçicidir o :) Ama bende oluyor sıkça yarısına doğru anca anımsıyorum :)